Tuesday, February 9, 2010

Son günlerde dikkatimi çeken ücretsiz oyunlar

Bakalıım... Bu yazının konusu son günlerde dikkatimi çeken ücretsiz oyunlar (evet, daha güzel bir başlık bulamadım).

Öncelikle benim çalışmalarım nasıl gidiyor? Tatil süresinde kişisel projelerimde çok fazla ilerleyebildiğimi söyleyemem, zira oyun yapımına ayırabildiğim zamanımın büyük bir kısmını ATOM'daki projelere ayırıyorum (Oyungezer'in Şubat sayısının 15'inci sayfasında ufak bir haberimiz çıktı, Evvel Zaman İçinde Nasrettin).

İki hafta önce Global Game Jam (GGJ) (48 saat içinde belirli bir tema hakkında, grup halinde oyun yapma yarışması, kısaca) yapıldı, zaten GGJ'nin düzenlendiği yere sürekli gittiğim halde bu yılki GGJ'ye katılmak istemedim, o haftasonu çok yoğun olacağımı düşünerek. Keşke katılsaydım, neyse... Bu yılın teması Deception'dı.


Türkiye birincisi olan Swaps N' Traps bu başarıyı hak eden, oldukça eğlenceli bir çalışma. Hemen buradan oynamaya başlayabileceğiniz bu Flash platform oyunu, deception temasını başarıyla işlemiş. Nasıl yaptığını da burada söylemeyeyim.

Oyunun eksiği, son level'ı geçtikten sonra size oyunu bitirdiğinizi bildiren herhangi bir şey (credits ekranı falan) çıkmaması, sadece boş sayılabilecek bir yere ulaşmanız. Tahmin edebileceğiniz gibi bunun nedeni 48 saatlik kısıtlı zaman.

Kesin oynanması gerekenlerden, Swaps N' Traps.

Şu an o ekiple beraber aynı projede çalışıyor olmak da benim için sevindirici.

İlgimi çeken bir başka oyun da Wizards and Viruses oldu. Bir büyücünün bilgisayarındaki ejderha şeklindeki virüs olarak büyücünün bilgisayarındaki dosyaları bozuyoruz, büyücü anti-virüslerden kaçarak. Hedefimiz belli sayıdaki dosyanın bozuk kalmasını sağlamak. Biz dosya bozdukça anti-virüsler o bozulan dosyayı iyileştirmeye geliyor; onlar dosya iyileştirebildiği ve amacımız da belli bir sayıdaki dosyanın bozuk kalmasına neden olmak olduğu için anti-virüsleri yanıltmamız gerek.
(Ve her dosya türünün enfekte olma, iyileşme süreleri gibi özellikleri farklı olduğu için asıl hedefimiz kolay enfekte olan dosyalar, işte bu yüzden herhangi bir dosyayı öncelikli hedefimiz yapamıyoruz).

Eğlenceli bir oyun, müzikleri ve görselleri oldukça başarılı. Eğer daha gerilimli olsaydı (mesela şu anki haliyle anti-virüslere yakalanmamak fazla kolay) ve dosya isimlerinin birbirine karışması gibi sorunlar olmasaydı daha güzel olabilirdi.

MarvIndie'den sonra Kediler ve Kitaplar'ı da keşfettim. Kitaplar, filmler, diziler (evet, "Kategoriler" kısmından direkt kopya çektim ^^) hakkında ilgi çekici bir blog olmasının yanısıra benim de yakından ilgilendiğim bağımsız oyunlar hakkında güzel yazılar var (Sanat için Sanat?, Zaman/Mekan bulmacaları, Basit, yaratıcı, hızlı)



MarvIndie'de gördüğüm 101 Free Games 2010'un özellikle WTF? kategorisinde tam da benim en sevdiğim türde oyunlar var, o listede yer almayıp da Kediler ve Kitaplar'da gördüğüm ve beni etkileyen bir oyun. Passage'ın amacının tam olarak ne olduğunu ve sonunda ne olduğunu önceden söylemek istemiyorum. Bu kadar basit grafiklere sahip bir oyunun beni bu kadar üzebileceğini tahmin edemezdim (evet, oyun cidden üzücü).

Geçenlerde oynadığım Life adlı AGS oyunu da art game olarak sınıflandırılabilir. Bu türe ilgi duyanların denemek isteyeceklerinden. "Don't expect gameplay".

Hayal kırıklığı yaratabilecek şey, indirilmesi gereken 17 MB'lık bir arşiv dosyasına sahip bir oyun için fazla basit bir yapısının olması (en fazla yeri tutması gereken audio.vox 11 MB'ken Life.exe 43 MB). 17 MB günümüz için çok geniş bir boyut olmadığı, oyunun oldukça uzun bir müziğe sahip olduğunu düşünürsek bu o kadar da büyük bir eksik sayılmaz yine de.

Oyunun müzikleri ve atmosferini oldukça başarılı buldum (ama sanırım orijinal müzik kullanılmamış).

Monday, February 8, 2010

Küçük sinekler

Bu sabah can sıkıcı bir olay yaşadım. Bindiğim bir taksinin şoförünün beni dövmediği kaldı.

Önbilgi; ODTÜ Teknokent'te bir yerde staj yapıyorum, toplu taşıma araçları saat sabah 10:00'dan sonra Teknokent'e girmediği için eğer oraya 10:00'dan önce gelmediyseniz yapmanız gereken şey anayoldan oraya kadar yürümek (ki bu benim hiç yapmadığım bir şey değil kesinlikle) veya taksi tutmak (gerçi kesin benim bilmediğim bir yol daha vardır ama neyse). Bu sabah bitkindim, ikinciyi tercih ettim.

Yola çıkmaya hazır görünen bir taksiye doğru yaklaştım, içerideki şoförün beni gördüğünü sandım ve içeri girdim.

-Çalışıyorsunuz, değil mi?
-Evet, çalışıyoruz tabi! Geç! gibi bir şey dedi, acaba kapıyı pat diye mi (yani kendimi önceden fark ettirmeden filan) açtım da böyle sinirli bir yanıt aldım diye düşünüp mahçupça gideceğim yeri söyledim. Kapıyı yavaşça kapattığım için kapı kapanmamış, öfkeli bir şekilde kapının açık olduğunu söyledi. Kemerimi takmaya çalıştım, kemerin kilit kısmı dibe kaçtığı için yanlışlıkla taksicinin koluna temas ettim, "Dur oynama!".

Haydaa, ne oluyor ya? Ben o kadar mı kötü bir şey yaptım? Ama neyse, sinirimi tuttum, ineceğim yere geldiğimizde parasını verip hızla (ama sertçe de değil) çıktım, arkamdan "Piç" diye söylendiğini duyduğuma bahse girebilirim. Öfkelendiğimde oradan uzaklaşmaya çalışmamın kötü olan kısmı plakasını göremeyecek kadar uzaklaşmış olmam, plakayı almak aklıma geldiğinde. Araba sahibi olmamamın nedenlerinden birisinin trafiğin verdiği stresten kalmak isteyişim olduğunu hatırlayınca bu neden bana komik gelmeye başladı.

Medeni bir insanın davranması gerektiğini düşündüğüm gibi davranmış, ama o lafları da yemiştim. Eğer çalıştığım yerdeki insanlar bana saygı gösteriyorlarsa bunun nedeni sadece yeteneklerim değil, ama kibar tavırlarım olmalı. Ama akşam eve dönerken bu olayı düşünürken üniversite öncesi okul hayatımda nasıl submissive bir insan olduğumu hatırladım, benden iki kuruş daha değerli olmayan insanların bana it gibi davranmasına verdiğim izinleri, tüm o yuttuklarımı. Komutanlıkların önünden geçerken babamı hatırlarım hep, babamı ne kadar kıskandığımı fark ettim bugün. Bugün benim yerimde babam olsaydı belki taksiciyi o davranışından ötürü acayip pişmanlık duyduracak bir şey yapmaz, ama o lafları da kesinlikle yutmazdı. Babam kadar güçlü ve cesur olmayı diledim, hâlâ saygı duyulabilecek kadar kibar ve mütevazi kalmayı da.

Bu arada sabahki olaydan sonra ODTÜ içinde bir daha taksi tutmamaya/çağırmamaya söz vermiştim kendime, bu zor olacaktı, çünkü Teknokent üzerinde toplu taşıma aracı bulmak her zaman kolay olmadığı için uzun bir mesafeyi yürümem gerekiyordu. Bugün yürüdüm; havanın soğuk olmasına, bitkinliğime rağmen, yapay da olsa bir başarı duygusu veriyor bu bana. Sonra mantıklı olanın hiç taksiye binmemek değil de bir daha böyle bir şey olması ihtimaline karşı kendimi farklı davranmaya hazırlamak olduğuna kanaat getirdim.

---

Geçenlerde canımı sıkan başka bir şey; Resident Evil 5: Gold Edition'ın Lost in Nightmares adlı bir bölüm içereceğini okumamla başladı. Hayır, "Hiii, hırkızlar, benim oyunumun ismini çalmışlar!" demeyeceğim, zaten Capcom, Konami gibi devasa firmaların benim oyunumu fark edip de kullandığım RE, SH soundtrackleri yüzünden dava etmemesi benim için şans. Zaten bu RE5 bölümünün Lost in the Nightmare'ın konusu ile alakası bile yok. Canımı sıkan şey neydi peki?

Google'da LitN'ı arattım, "Bakalım bakmayalı yeni bir şeyler olmuş mu?" diye. Gülümsetici sonuçlar vardı, üzenler de. Lost in the Nightmare 2: Unforgettable Memories adlı hiç başlamamam gereken, yarım kalmış oyunumun duyuruları, "Oyun güzel ama müzikleri de orijinal değil" yorumları ve arasıra gördüğüm bir kabusun yarı-gerçekleşmiş haliyle karşılaştım. Kabusum/kabuslarım şu: Beni ve yaptığım oyunları yerden yere vuracak uzunca bir yazı. Bazen bu yazının Türkiye'de yayınlandığını görüyorum rüyamda, "Türkiye'yi işte bu akıl hastası salak rezil ediyor!" diye, bazen de yabancı kaynaklı bir sitede Türkleri aşağılamak için güzel bir malzeme olduğumu. O gördüğüm yazıda neyseki benim kişiliğimle, akıl sağlığımla, milliyetimle ilgili bir şey yoktu, ama oyunu da çok fena ezmişlerdi.

Pıff, kötüydü, ama benim de aklımdan çıkarmamam gereken şey şu ki eğer birilerinin "Oynadığım en iyi ücretsiz AGS oyunlarından birisiydi" diyebileceği kadar yaygınlaşacak bir ürün ortaya çıkaracak kadar cesaret gösterecek ve -credits'te isimleri yazılı olsa bile- ünlü müzikleri kullanacaksanız böyle incelemelerle karşılaşmayı göze almalısınız.

---

Aman, neyse. Son zamanlarda dikkatimi çeken bağımsız oyunlarla ilgili bir yazı yazacaktım, sonra yazarım.