Tuesday, September 28, 2010

Life's Good


Bakalıım, bugün okul açıldı ve ben tatilde yapmak istediklerimin az bir kısmını tamamlayabildim.

Kabusta Kaybolmak'ın 2010 sürümünü daha bitiremedim.

AGS 2.72 ile bitirdiğim Kabusta Kaybolmak'ı AGS 3.2'ye uyarlamak iyi bir fikir gibi görünüyordu ilk başta (tüm fikirler öyle görünmez mi?). 3.2 formatına çevrilen kodlarda bir takım değişiklikler yapmam gerektiğinin farkındaydım, 2.72 motoru ile 3.2 motoru arasındaki farklardan dolayı. Ama sonra fark ettim; oyun, 2.72'den 3.2'ye convert edilirken o kadar ciddi değişikliklere uğramış ki...

(Uyarı: Teknik ağıt)
3.2'nin, oyun kodlarını 2.72'den daha farklı bir şekilde yorumlaması oda ve karakter etkileşimlerinin mantıksal yapısını o kadar çok değiştirmiş ki 2.72'de çatır çatır çalışan bir oda, 3.2'de mesela 'return' komutu tamamen görmezden gelindiği için oyunu crash edebiliyor (crash'in uygun Türkçe karşılığını hatırlayamadım, neydi o?), bu da oyunu iyice test etmeden görebileceğiniz bir şey değil. Hafif spoiler: En son, o kutup sahnesinin sonunda bizi öldürmeye çalışan şeyin bizi 3.2'de çok komik bir şekilde öldürdüğünü görünce işi bıraktım (vıııııjt diye bize doğru kayarken tek yapabildiğimiz şey onun gelmesini beklemek. baştan kodlanması gerekiyordu, anlayacağınız).

Uzun lafın kısası, eğer AGS 2.72'yle yaptığınız kompleks, uzun bir oyun varsa onu AGS 3.0 üstüne çevirmekle uğraşmayın. Mazohist değilseniz. Yapım halindeki bir oyunun motorunu değiştirmenin ne kadar zahmetli bir iş olabileceğini görmüş oldum, bir oyunu sadece aynı oyun motorunun farklı bir versiyonuna yükseltmenin bile bu kadar sinir bozucu olduğunu gördükten sonra. Bozuk olmayan bir şeyi tamir etmeye çalışmışım bu kadar uykusuz gün boyunca.

Ama bu demek değil ki, yakında yenilenmiş bir versiyon çıkarmayacağım. Bütün Türkçe karakterlerin görünmemesi sorununu düzeltmekle beraber birkaç şeyi daha revize ettim. Eğer en başından beri oyunun motorunu hiç 3.20'ye çevirmekle uğraşmasaydım tüm işi çoktan bitirmiştim, pıfff.. Ve evet, anlaşılacağı gibi çalışmamı AGS 2.72 versiyonu üzerinden yürütüyorum, bu yaz yaptığım birkaç önemli şeyi baştan yapmak zorundayım.

Bu arada Rose, o gönderdiğim şeyi ben kendim halletmeyi başarabildim. Sağol yine de ^^

--

Mezun olabilmem için bir tane güzel sanatlarla ilgili ders almam gerek. Tercihlerim sinema, resim veya fotoğrafçılıktan birisiydi. Sinemayı alabilmeyi isterdim, korku oyunlarım (ve muhtemelen gelecekteki kısa animasyonlarım) için faydalı olabilirdi, ama resimi alabildim. Fotoğrafı da alamazdım, zira ön koşulu objektif takılabilecek bir makine sahibi olmak. Resmi aldım. Uzun bir süredir geleneksel yöntemlerle ciddi bir resim çizmemiştim. Fotomanipülasyonlarım kalitesinde çizim yapabilmem zaten bir hayal, biliyorum, ama en azından az da olsa ilgi duyduğum bir şey bu. İlk dersim yarın, itiraf etmem gerekirse birkaç güzel fotomanipülasyonumun çıktısını alıp götüreceğim, çünkü oraya sadece gelmek zorunda oldukları için gelen embesillere yeteneğimi göstermek istiyorum. (Bir de "Sen kursa gitmişsindir kesin" ve "Bilgisayar mühendisi olduğun için yapıyorsun tabi" geyiğini de yapsalar, üffff!)


---

Acayip kibirli bir insana dönüşüyorum. Çünkü çok yalnızım.


---

Nihayet büyük bir televizyon aldık! Bilgisayardan bir şeyleri izlemekten nefret ediyordum, şimdi DVD'lerimi, Breaking Bad ve Leverage'ı rahatça izleyebiliyorum. Kendi fotoğraflarımı, fotomanipülasyonlarımı ve yüksek çözünürlüklü oyunum Self'i koca ekranda görmek paha biçilmez.

---





Lady GaGa'ya sardım ben de son haftalarda. Öncelerde kliplerinin sinematografik başarısını takdir ederdim sadece (başarılı olacaklar tabi), sonra şarkıları ve özellikle kliplerindeki o ilgi çekici çirkinliği dikkatimi çekmeye başladı. Tuhaf bir çekiciliği var, özellikle insana benzediği zaman. Telephone klibindeki komik yaratık bile bir şekilde kendisini izlettiriyor (insana benzediği zaman güzel görünüyor bence, yukarıdaki resimlerdeki gibi.). Bu kadın bir dahi.



"Kişiliksiiiz, pop dinliyoor! Hatta belki rap bile dinliyordur!" diyecek arkadaşlara söyleyeyim; bu geyiği yapan en son tanıdığım kişi, bir arkadaş grubunda birisi önemli bir miktarda para topladığı zaman yapılan "Şimdi sen paraları alıp kaçıyormuşsun, ehehe," esprisini gerçeğe dökmüş, sonra hayvan gibi ortalıkta dolaşmaya devam etmiş, dahası, onu dışladık diye bizi suçlamış bir arkadaştı. Evet, ben Eminem'in son albümü Recovery'i de sevdim, so fucking what?

Wednesday, September 22, 2010

İnci

Blogumda uzun süredir bir tartışma konusu açmamıştım.

---

Alternatif yazı başlığı "The Downward Spiral"dir.

 Son günlerde üzülerek tanık olduğum bir şeyden bahsedeceğim. Hayır, o sözlüğün kendisinden değil, onun bir arkadaşım üzerindeki etkisinden. Tabi ülkemizde böyle bir topluluğun oluşması da göbek atarak tanık olduğum bir olay değil, ama asıl konumuz bu değil.


Ona "Seni tanıyamıyorum, ne biçim değişmişsin?" diyebilecek kadar onu iyi tanımadığımı itiraf etmeliyim, ama olayın "Kendisini hep iyi bir insan olarak gösteren X, sonra maskesini düşürür ve olaylar gelişir"den karmaşık olduğuna da eminim.


Hayatı boyunca hep iyi bir insan olmaya çalışmış, ama buna rağmen hayalkırıklıklarına uğramış, başka insanların sahip olduklarından mahrum kalmış birisinin ahlaki bir çöküntüye uğramasının ne kadar kolay olduğu hakkında fikir sahibiyim. Ama işin, bir grup abazanın bir sergideki mankene nasıl laf attığını 'komik bir şekilde' sergileyen bir videoyu paylaşabilmeye kadar gitmesi... Arkadaşımı uyarmıştım kendisini İnci'ye kaptırmaya başladığını gördükten sonra, o pislik yuvasında geçirdiği vaktin, zihninin derinliklerinde hayalkırıklarıyla beslenen bir piçi su yüzüne çıkartacağını bilerek.

Bilmiyorum, belki onu mutlu edecek şey budur. Belki nefsî arzuları erdemden üstün tutmak benim düşündüğüm gibi insanı her şeyin iyice boka saracağı bir felakete sürüklemek yerine bize istediğimizi sunmayan bir hayata karşı sağlam bir duruş kazandıracaktır? Düşük ihtimal. Sanırım bu noktada yapılacak en iyi şey onu kendi haline, eliyle çizdiğini sandığı kaderine bırakmak ve yapacağı hataların nelere sebep olacağını görmek için hata yapmasına izin vermek.


Girişte "Hayır, o sözlüğün kendisinden değil, onun bir arkadaşım üzerindeki etkisinden bahsedeceğim," demiştim. Ama asıl konumuz bu belki de? Bu topluluğa katılan insanların önemli bir kısmının topluluk öncesinde de etrafına zarar vermeyi gücün tanımı olarak gören tipler olduğuna şüphe edemeyiz (mesela o zavallı civcivi kesen tip, eğer İnci Sözlük hiç kurulmasaydı o civcivi kestiği günü iyilik yaparak mı geçirecekti? Sanmıyorum). Ama bir de sağda gördüğünüz, 4chan'in meşhur /b/'si için hazırlanmış bir karikatür var ki, içinde o arkadaşımın da bulunduğu bir kitleyi anlatıyor sanki (4chan'in +18 boardları ile İnci Sözlük arasında büyük bir fark yok bence, en azından şu anki hallerini göz önünde bulundurduğumuzda).

Ben bir aziz değilim, benzeri bir süreçten geçmemiş birisi de. Ama herkesin bunu, benim atlattığım kadar iyi atlatamadığı gerçeği üzücü.

"Niye herkes iyi olmak zorunda? Herkesi iyi bir insan haline getirmeye çalışmak, bir bireyi Otomatik Portakal'daki nefret terapisine tabi tutmaya benzemiyor mu? Kötü olmak bir tercih olmalı." diyenleri, bu dediklerinin aynısını evlerine girecek olan çete üyelerine de anlatmaya davet ediyorum.

Tuesday, September 21, 2010

"Japon geliştiriciler çok kötü oyunlar yapıyor!"

Kısa bir geyik yapacağım.

Biraz önce bu haberin başlığını okuduğum zaman aklıma ilk gelen şey, lisede yaptığımız bir geyikti: Bir düşünceyi, sonuna parantez içinde ünlem konulacak cümlelerle ifade etmek. Örneğin dün bütün gününüzü çalışmakla geçirdiyseniz, bunu "Dün hiç çalışmadım (!)", hatta "Dün hiç karınca gibi çalışmadım, sonra okula da 4 saatlik uykuyla gelmedim (!)" şeklinde ifade edebilirsiniz. Veya çok iyi basketbol oynayan birisi hakkında "X de çok kötü basketbol oynuyor, her attığı top da potaya girmiyor (!)" diyebilirsiniz ("hiç" yerine özellikle "her" denmesi gerek).

"Uff, Japon geliştiriciler de çok kötü oyunlar yapıyor! Özellikle Konami ve Square Enix! Metal Gear Solid'i oynarken tüylerim hiç diken diken olmamıştı. (!)" esprisi aklıma geldi haberi okuyunca.

Ama malesef bu haberdeki iddia bir tariz barındırmıyor, okuyacağınız gibi. Şaşırtıcı olan da bunu söyleyen kişinin Capcom'a bağlı bir yapımcı olması (Capcom Japon bir firmadır). "Ama Capcom hayatta kaldıkça Japon oyun endüstrisi ölmeyecektir", diye eklemiş. Aklıma şey geldi, İTÜ Sözlük'te "Sözlük yazarlarının resimleri" diye bir başlığa yazarlar geyik resimler ekliyordu (mesela Kaşgarlı Mahmut'un veya kırmızı bir evin resmini filan), bir tane tip de oraya gerçek resmini koyup altına "Yakışıklılıklarıyla sözlüğü abazan yuvası olmaktan kurtaracak yazarların resimleridir" yazmıştı, nasıl bir tip olduğunu siz hayal edin.

Monday, September 20, 2010

Ajanda v1.1 ve masaüstlerim

Ajanda programımın Windows klasör sorununu hallettim! Artık girdileriniz, Ajanda'yı kaydettiğiniz klasör içinde tutuluyor. 1.1 versiyonunu buradan indirebilirsiniz (evet, FTP'de 1.0'ın üstüne kaydettim, 1.0'ın kullanışsızlığı nedeniyle).

Düzeltilmesi gereken birkaç şey daha var, ama onlarla şimdi ilgilenemeyecek kadar meşgulüm ._.

Son birkaç gündür öküz gibi çalışıp oyun yapıyorum (LitN 2010 ve Dandik Diyar). Self'in hikayesinin devamını getirmeyi başardım ayrıca, bakalım fikirlerimi başarılı bir şekilde uygulayabilecek miyim?

Notepad++'ın ve C dilinin yapımcılarından Allah razı olsun, normalde yapmamın günler süreceği kod/çeviri düzeltme işlerini 1-2 saatte halledebiliyorum. Eğer LitN'ı AGS'nin yeni sürümüne uyarlama ve çevirileri düzenleme işini 2 yıl önce yapıyor olsaydım amele gibi boş satır silme, yanlış çevrilen komut yerine doğrusunu yazma gibi işleri teker teker yapmam gerekecekti.

---

Eğer kendinizi bilgisayardan uzak tutmak istiyorsanız işletim sistemlerinizin temasını çirkin şeyler yapın. Evet, yapın bunu. Özellikle -en altta gördüğünüz şekilde- Ubuntu'ya Raptor temasını yükledikten sonra nasıl kalkacağım bilgisayarın başından?

Saturday, September 18, 2010

Cosplay devamı, başka şeyler daha


 























Bugün gittiğim cosplay partisindeki fotoğraflarım.


---

Geçen gün eve gelirken sokakta çöp veya hurda arabası gibi bir şeyin yanından geçtim. Tuhaf olan şey, o hurdaların içinden elektro gitar solosu seslerinin gelmesiydi. Evet, ciddiyim! O hurdanın içinde bir radyo veya birisinin çalan cep telefonu vardı demek, çok garip bir durum. Sonra kendi kendime "Trash metal!" esprisini yaptım.

(Biliyorum tabi onun "thrash metal" olduğunu, ama espri gereği...)

--

Hâlâ Lost in the Nightmare ile uğraşıyorum. Oyunu çıkaralı 5 yıl olmasına rağmen. Bu oyuna karşı hissettiğim şey basit bir eser-sanatçı ilişkisi değil sanırım (veya eser-sanatçı ilişkisi aslında böyle olmalı), hayatımda yapabileceğim en güzel şey o olarak kalacakmış, bu yüzden onu mükemmel kılmak zorundaymışım gibi hissediyorum. Sanki çocuğum gibi. Ona harcadığım zamanı mesela Crimm's Son üzerinde harcamamak beni geride bıraksa da...


2010 versiyonu üzerinde bu kadar çok çalışmamı gerektiren şey, madenden çıkardığım kaynak kodlarının hâlen yayınlanabilir bir halden geride kalmış olması (çok rezil GUI'leri, ana menüsü var, Deluxe Edition için hazırladığım noise efektini yeniden hazırlamam gerekti). Aslında kör şeytan diyor, oyunun klişe ve saçma sonunu da değiştir diye (antagonistin nasıl öldürüldüğü özellikle, çok gerzekçe), ama o kadar da ileri gitmeyeyim.

AGS'deki karakterleri Türkçe harflerle konuşturabilmek için epey bir çaba harcadım. Ama sağdaki resmi elde edebildikten sonra verdiğim emeğin karşılığını aldığımı hissettim (karakter şekillerini düzenleyeceğim). "Biz su an Turkce konusuyoruz" cümlelerinden nefret ediyorum. Bu yaptığım şey Düşnehri için kullanışlı olacak.

Teknik detaylar:

Hayır, zaten Evvel Zaman İçinde Nasrettin için (aslında daha önceden Düşnehri için) hazırladığım bir AGS uyumlu bir Türkçe ttf font mevcuttu, Nasrettin'de karakterler çatır çatır Türkçe konuşuyorlar zaten. Ama onda olmayan, LitN'da olan bir şey (Display Message kutuları) yüzünden Sierra sci'lerine dalmak zorunda kaldım. Eğer AGS'de ttf fontları anti-alias edersek ve speech fontumuz da ttf formatındaysa karakter yazıları okunamaz hale geliyor (eğer arkaplanları düz renk değilse, yani Lucas Arts stili konuşmalarsa). Anti-alias'ı kapatınca da mesaj kutularının ve GUI'lerin ttf metinleri çirkinleşiyor. Sci fontları, Türkçe karakterleri barındıramayacak bir aralıkta (128 karakter) olduğu için de sistemi 'biraz kırmanız' gerekiyor.

---

Kendimi, yaptığı tek bir hit şarkyı söyleyerek hayatını devam ettiren, unutulmuş şarkıcılar gibi hissediyorum bazen.

Arleon fotoğrafları


Fotoğrafla dolu bir günlük girdisi olacak bu.

Yarınki bir cosplay partisi için bugün Sinner's Art'tan pelerinimi aldıktan sonra biraz Arleon fotoğrafı çektim.

Favorim sağdaki resim, ama o da çok bulanık çıktı >_< Self-portrait uğraşı can sıkıcı derecede zor.

Resimlerin büyük bir kısmında shadow-highlight ayarlarıyla oynadım, dramatik etkiyi artırmak adına. Gerçi arkada posterler, elbise askılıkları filan varken ne dramatizasyonu...

"Arleon ne ulan?" diyenleri duyar gibiyim. Benim orijinal karakterim, alt kimliğim. Narsisizmimin sonuçlarından birisi. Ben de böyle bir tipim, n'apıyım?




Thursday, September 16, 2010

Ajanda v1.0

Eveet, kişisel ihtiyaçlarım doğrultusunda geliştirdiğim Ajanda'yı burada da yayınlayabilirim, kaynak kodlarıyla beraber. Hem Linux, hem de Windows'ta çalışacak bir program. Programımı şöyle tanıttım benioku.txt'de:

Ajanda v1.0, not almayı ve sonra alınan notlara erişmeyi kolaylaştıran bir programdır. Eğer sürekli not alınası fikirler aklınıza geliyorsa, internette okuduğunuz metinleri, chat yaptığınız kişilerin söylediklerini not almanız gerekiyorsa bu program biraz işinize yarayabilir.

Günlere ait girdiler .txt olarak, Ajanda'nın bilgisayarınızda bulunduğu aynı dizinde saklanır. 13 Eylül 2010'un bilgileri (yani aslında bu okuduğunuz metin) 130910.txt içindedir mesela. "Bugüne git" düğmesine bastığınız zaman sizin şu an içinde olduğunuz günle ilişkili bir girdi yaratılır (ve girdinin ilk kelimesi de o günün haftanın hangi günü olduğudur, o kelimeyi isterseniz silebilirsiniz). Ve elbette Ajanda ile yaratılan girdilere Ajanda'yla kolaylıkla erişebilirsiniz.

Ama şöyle sorunları var:

Linux sürümünü çalıştırmanız için Qt4 framework'ünün yüklü olması gerekecek. Executable dosyanın Qt'nin gerektirdiklerini içermesi için uğraştım, ama sonra kendi Linux'umdaki Qt 4'ü bozdum! Şimdi yayınladığım kaynağı şu an kendi Linux'umda çalıştıramıyorum, Windows için yaptığım birkaç ufak değişiklik Linux versiyonunda yok bu yüzden. Ama yine de executable'ı sorunsuz bir şekilde çalıştırıyorum.

Bu programın Windows uyarlamasında henüz çözemediğim bir sorunla karşılaştım: Sadece sürücü ana klasörünün (yani C:/'nin,F:/'nin filan, ama C:\Ajanda'nın değil) altındaki dosyaları okuyabiliyor bu program. Eğer programı C:/'nin içindeki bir klasöre yüklediyseniz, liste.txt, 130910.txt ve 010100.txt dosyalarını C:/ 'ye kopyalamanız gerek bu Windows versiyonunda. Herhalde QDir'le çözülecek bir sorundu bu, ama beceremedim. Programın Windows sürümü yine de benim kişisel ihtiyacımı karşılasa da bu problem, kullanıcıları kıllandırabilir.

Vista için programı D:\'ye filan kurmanız gerek.

Önemli bir uyarı: Metininizde değişiklik yaptıktan sonra Kaydet'e basmayı unutmayın. Kaydedilmemiş bir değişiklikten sonra girdiyi terk ederken verilmesi gereken "Emin misiniz?" uyarısı henüz eklenmemiştir.

Malesef ay ve gün isimlerinde Türkçe karakterleri kullanamadım.

Gün silme ve gelecek gün hatırlatma fonksiyonları bir sonraki versiyonda eklenecektir.

GUI öğelerinin boyutunun kullanıcı tarafından ayarlanamaması da düzeltilmesi gelecek versiyonlara kalan başka bir eksik.

İyi not almalar.

İndirme linkleri:

Eveet, şimdi kahrolası oyunlarım üzerinde çalışmaya devam edebilirim ^_^

Saturday, September 11, 2010

In a world that's gone insane, insane, insane, insane, insane ...

Son günlerde oldukça mutlu olduğumu söylemiş miydim?

Geçen gün Facebook'tayken çocukluğuma ait bir fotoğrafla karşılaştım. Erzurum'daki eski evimizde çekilmişti, Erzurum'dan Ankara'ya gelmeden önce ne kadar mutlu bir çocukluk yaşadığımı beni iyi tanıyanlar bilir. Bana o yılları hatırlatan şeyleri görmek üzerdi beni, ama geçen gün bu crop'ladığım fotoğrafı görünce gülümsedim sadece. Çünkü beni o yıllarda mutlu eden şeylere sahiptim hâlâ; beni seven ve sayan insanlara, istediklerimi yapacak imkanlara, huzurlu bir yuvaya sahip olmak.

Tuhaf, bunlara son iki-üç yıldır sahiptim zaten? Sanırım sorun, benim kendimle olan barışıklığımdı. Ama o yıllarda (1995 öncesi) sahip olmayıp da şimdi sahip olduğum şeylerden birisi öfkem, geçmişe ve insanlara karşı duyduğum, kurtulamadığım... Bu ülkeye, insanların beni anlayamayışına, inançlarına karşı ileride öfke duyacağım aklıma gelmezdi o yıllarda, bu öfkenin aşırı bir kibir ve hırsa dönüşeceği de.

---

Bugünlerde QT4 üzerinde çalışıyor, Android SDK'yı inceliyor, arada da ablamın tezine yardım ediyorum. Sonraki postum QT4'le yaptığım minik program hakkında olabilir. Canım pek oyun yapmak istemiyor. Son fotomanipülasyonum of Love'ın beğeni kazanması beni sevindirdi, bu arada.


Dün ilk kez tek başıma bir ev yemeği yaptım: Karides tava. Göründüğünden daha lezzetli oldu.




Bunlar da geçenlerde çektiğim fotoğraflarım. Böyle yatık kalmaları fotoğrafları başka bir güzelleştirdi sanki.

Tuesday, September 7, 2010

Kısa kısa 2

Yeni bir fotomanipülasyona giriştim dün akşam, sekiz aydır (hatta bir yıldır aslında) bir şey yapmamıştım. Dün gözümün önünde beliren bir sahneyi hemen resmetmek istedim, tam aradığım gibi bir stock fotoğrafı iStockPhoto'tan bulup satın aldım. Ama yeteneğim körelmiş. Ortaya dandik profesyonel fotoşopçu çalışması gibi bir şey çıktı. O stoğu başka bir manipülasyona saklamaya karar verdim, körelen yeteneğimi sivrilttikten sonra.

Körelen yeteneğimi sivriltmek için 2-3 saatlik, nispeten basit bir çalışma yaptım. Umarım beğenilir.




Sunday, September 5, 2010

Kısa kısa

Son bir haftam FRP ve en yakın arkadaşlarımın büyük bir kısmı ile geçti, bugün attığım girdide de belirttiğim gibi. Çok eğlenceliydi.

Uzun süredir hiç girmediğim bir Hotmail hesabıma Warlocks münasebetiyle girmem gerekti. Çok uzun bir süre önce gönderilmiş ve haberimin olmadığı gerçek mailleri görmek üzücüydü, keşke zamanında yanıt yazabilseymişim. Mesela lise arkadaşım Burak, Google Images'ta "kamil seven adam"ı arattığında çıkanlardan bahsetmiş (ama tırnak işaretleri olmadan, yoksa gerçekten konuyla ilgili şeyler çıkıyor).

Reverie River serisindeki oyunların hikayelerinin şimdiye kadar ilerlediğim kısımlarını arkadaşlarıma göstermeye başladım. Pek faydası olmadı.

Gerçek dünyayla, özellikle Türkiye'yle ilgili haberler okumaktan, gündemi takip etmekten nefret ettiğimi söylemiş miydim? Adi insanların başta olup düzenbazlıklarını aleni bir şekilde yapması ve bizim başka insanları bilinçlendirmek dışında bir şey yapamayacağımız düşüncesi içimi karartıyor. Sanırım herkesin durumu bu?

Referandumda "Hayır" oyunu kullandıktan sonra pusulayı dışa doğru katlamak gerekiyormuş, mürekkep "Evet"e bulaşabilir diye. Paranoyakça belki, ama yine de etrafa yayayım (belki attığımız oylar gerçekten sayılıyordur?).

Saturday, September 4, 2010

Dünyamdan

En son ne zaman büyük bir organizasyonun düzenlenmesinde önemli bir rol oynamıştım, hatırlamıyorum (geçen yıl doğumgünümde minik bir şey yapmıştım, o sayılmazdı buna). Galiba hiç. Bu iş zevkliymiş.

Bugün arkadaşım Ozan (a.k.a. Nayt Îgıl) ile düzenlediğim Warlocks of Ankara'yı yaptık, oldukça keyifliydi. Bir Hunter: The Vigil, bir de Warcraft FRP'si oynatıldı. Gelecek etkinlikte ben storytellerlık yapmaya niyetliyim, önce bir kural kitabını iyice okumam gerekecek. Aslı ve Emirhan'a yardımları, oyunculara ve DM'lere katılımları için buradan teşekkür ederim.

Bu haftam FRP ile geçti resmen.




Alttakilerin konuyla ilgisi yok, bugün Kızılay'da fotoğraflarını çekmeden edemediğim şeyler.