Sunday, October 31, 2010

Car Crash

In the middle of the car crash,
You turned to me and said:
Living so pretty, let's do it again
For all the things we want to do
For all the things we want to do
I'm no, no, no...

In the middle of the car crash
He told me he loved me
With a keychain wedding ring,
What you say we get married?
There's so much more we want to do
There's so much more we want to do
I'm no...

At seventy miles per hour we rolled up together
Let's sleep in this ditch tonight and forever
You're everything I could want to do
There's nothing more I could want to do but be with you

Cloud Cult'ın müthiş şarkısından

Thursday, October 28, 2010

Alter ego

DeviantArt galerime koyamayacağım kadar dandik, ama buraya koyabilecek kadar ilginç bir seri. Biraz ürkütücü oldu sanki. 850 nanometrelik infrared filtre kullandım.


Wednesday, October 27, 2010

İlk çekimler

Son aylarda iyice fotoğrafçılığa sardım. 4-5 yıl önce oyun yapımınaydı, 2-3 yıl önce fotomanipülasyona, şimdi de buna. Bakalım 2 yıl sonra neye saracağım...




Sanırım 50 yaşıma geldiğimde hâlâ aynada kendimi çekmekten sıkılmayacağım. Ve alttaki gibi figürleri.




Bu üstteki aslında kaza sonucu ortaya çıkmıştı. Ama arkadaki siyah figürün varlığı ve aslanın pür beyazlığı fotoğrafa anlam yüklemiş.





Bu Ütopya'lardan alttaki sanırım daha güzel oldu, dA'ya onu koydum. Tabela, Furkan Şener tarafından tasarlanmış bu arada.

 Tek RAW'dan üretilmiş sözde HDR örneği.

Sunday, October 24, 2010

Sonata

Bakalıım...

Son zamanlarda günlerin büyük bir kısmı ya okulda, ya bilgisayar başında çalışarak, ya PS3 önünde, ya da karanlık odamda daldığım düşüncelerimle geçiyor. Bitirme projem ve Dandik Diyar üzerinde çalışıyorum.

Sağ tarafı bulanık sayılarla ifade edilebilen lineer sistemlerin çözümü için bir algoritma ve program geliştiriyorum bu dönemlik bitirme projesi olarak. Projenin önemli bir kısmı, çözümlerin görsel olarak ifade edilebilmesi. Normal bir insan bunun için MatLab kullanırdı, ama neyse ki benim önceden C'yle yaptığım Fonksiyon Çizici programım vardı, o çok işime yarayacak. Allegro'yla yaptığım o arkaik görünüşlü şeyi QT ortamına uyarlıyorum, böylece o yazdığım programı da geliştirmiş olacağım, programın ismi FonkÇiz olacak. Gerçi MatLab gibi harika bir şey varken benim hazırladığıma insanların pek ihtiyacı olmayacak, ama MatLab'tan daha rahat bir şekilde kurulabileceği, kullanılabileceği kesin.

LitN 2010 ve Düşnehri'ne vakit ayıramıyorum, önce Dandik Diyar için yapacaklarımı bitirsem hiç fena olmayacak.



Heavy Rain'i sömürdüm. Yetmedi, indirilebilir içerik olan The Taxidermist bölümünü de PSN'den satın alıp sömürdüm. The Taxidermist bölümü en az orijinal bölümler kadar başarılı olmuş. Hatta daha iyiydi bence, en azından salakça bir plot twist yoktu bunda.

Evet, HR'in plot twisti çok zorlamaydı (merak etmeyin, bu paragrafta keyfinizi kaçıracak bir spoiler yok, en fazla minik bir ipucu var). Oyuncu olarak bize resmen yalan söylemiş oyun, oysa ki o söylediği yalanları sadece biraz değiştirerek "X'in söyledikleri gerçekten de çift anlamlıydı, siz sadece görmek istediğinizi gördünüz" diyebilirlerdi. Önemli mantık hataları var.

Bir DSLR kameraya sahip olmak istediğimi bu blogta biraz daha çok dile getirseydim herhalde siz takipçiler "Yeter artık!" diyerek aranızda para toplayıp bana bir tane hediye alacaktınız. Eğer her şey yolunda giderse bu hafta ilk çekim denemelerimi göreceksiniz. Canon EOS Rebel T1i almayı planlıyorum.

Saturday, October 16, 2010

Sağanak

Sahip olmayı en çok istediğim şeylerden birisini aldım bugün: PS3 ve malum oyun. Sağanak yağmur vardı, ironik olarak.

Sırada DSLR var.

Saturday, October 9, 2010

Starless

Yapmam gereken bir sürü iş var, ama canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Canım oldukça sıkkın.

Kendimi hiçbir boka yaramayan tipler gibi hissediyorum.


--

Bir deviant'ı (yani DeviantArt üyesini) tanımanın, o sanatçı hakkında fikir edinmenin yollarından birisi galerisine bakmaktır. Yaptığı çalışmalar o kişiden izler taşıyacaktır şüphesiz.

Ama pek üretken olmayan, dA'daki zamanının büyük bir kısmını başkalarının yaptıklarını incelemekle geçiren bir üyeyi tanımanın en iyi yolu onun galerisini değil, favorilerini incelemektir. İşte benim favorilerim bunlar. Arada çok sevimli şeyler de var, ürkütücü olanlar da. O kadar çok insanı ve klubü takip ediyorum ki, takip listemdeki çalışmaların sayısı 1000'in altına düştüğünde "Oh, biraz eridiler," diye seviniyorum.

Özellikle beğendiğim çalışmalar Awesomeness klasöründeler. Onların burada olmasının nedeni teknik başarıları değil ("teknik başarı" saçma bir kelime oldu zaten), bana hayal dünyam Asporia'yı veya sevdiğim başka şeyleri hatırlatıyor olmaları.


--
Paintball'u bırakacağım sanırım. Geçen gün tam alnımın ortasında, derimde patlayan ve boyası maskemin içine, gözlüğümün üstüne sıçrayan boya topunun bunda büyük bir etkisi var. Ama bu oyunu beceremiyorum nedense. Bazı insanlar asker olmak için doğar. Ben onlardan birisi değilim. Orta Çağ'da yaşayan bir asker olsaydım herhalde ilk savaşımda ölürdüm.

Quake 3'ü bu kadar çok sevmemin nedeni canavar gibi iyi oynayabildiğim nadir oyunlardan birisi olması (aslında oyunu çok sevdiğim için iyi oynuyorum ve iyi oynadığım için oyunu seviyorum). Ama takım halinde oynarken değil. Hayatım boyunca hiçbir takım oyununda takımımla iyi bir koordinasyon kurabildiğimi, ekibime başarı getirdiğimi hatırlamıyorum. Tüm başarılarım tek başıma yaptıklarımdaydı. Paintball keşke deathmatch olsaydı.

Tuesday, October 5, 2010

Half-Life'taki tırstırıcı şekil

Buraya çekinerek yazdığım ikinci yazı olacak bu, tam da öncekinin üstüne.

Biraz önce canım sıkılıyordu, Epic Gezer'e bir göz atayım dedim. Bilmeyenler için; Epic Gezer, internette (özellikle oyun forumlarında) karşılaşılan komik durumların ekran görüntülerini yayınlayan, genellikle kıro, cahil ve saf insanların dalga geçildiği bir blog. Half-Life'ın da ülkemizde aşırı ünlü bir oyun olduğunu biliyoruz, bunu açıklamama gerek yok.

Epic Gezer'deki La Half-Life başlığında ekran görüntüsünün alındığı yazıyı okuyunca "Kim bilir neyi ne zannetmiştir," diyip işimin başına geri döndüm. Half-Life için harita yapımıyla uzun bir süre uğraşmış bir insan olarak Arapça yazıya benzeyen bir texture'a hiç rastlamamıştım, adamın ne gördüğünü (veya gerçekten de orada ilginç bir şey olup olmadığını) iyice merak ettim. Nihayet merakıma yenilip bilgisayarımda zaten kurulu olan Half-Life'ı, crossfire'ı açıp o tünel brush'ının arkasına noclip hilesiyle ulaştım, adamın dediği gibi.


Gördüğüm şey bu yukarıdakiydi. Bu şey 2 boyutlu bir kaplama değil de, 3 boyutlu bir şekil. Brushlarla yapılmış (yani haritanın katı bir parçası, çok kabaca açıklarsam brush'ın ne olduğunu). Bu yüzden HL'ın textureları arasında görmemişim bu şekli.

Arapça kursuna giden babama (evet, babam dindar) bu şeklin Arapça bir yazı olup olamayacağını sorduğumda Arapçaya veya Farsçaya benzetemediğini, en önemlisi de "La Allah"'ın yazılışına benzemediğini söyledi. Ama bu şekil yine de ürkütücü, çünkü Crossfire'ın mapper(lar)ının bu şekli o gizli yere özellikle koyduğu ortada, şeklin ne anlama geldiği muamma. Sizce bu masum bir easter egg'ten, imzadan fazlası olabilir mi?