"Is there anybody going to listen to my story all about a cat who came to stay?"
Bu blog yazımda Kedi'den bahsedeceğim. Evet, kedinin adını Kedi koydum. Odamda kaldığı süredeki ve sonrasındaki maceralarımızı, sonra Kedi'nin artık neden benden kaçtığını anlatacağım.
Bilmeyenler için kendimle ilgili önbilgi vereyim. Kedileri çok severim. Ailemle birlikte yaşadığım ve ailem evde kedi beslememe sıcak bakmadığı için anca sokaktaki hayvanları beslemekle yetiniyorum (genelde. bir hafta yetinmedim.). Evimiz, apartmanın giriş katında olduğu için bazen cama kediler geliyor. Hatta cam açıksa ve sineklik de yoksa içeri girebiliyorlar.
2013'ün son haftaları Ankara'da bir hayli soğuk geçti. Arada bir benim odamın camına dişi bir kedi çıkıyor, miyavlayıp duruyordu. Camın önüne bir kedi çıktığında, ben perdeyi çeker çekmez kaçar normalde. Bu kaçmıyordu. Odamın penceresinin önündeki sinekliğe tırmanıyor, bariz bir şekilde içeri girmek istiyordu.
Annemin şehirdışında olduğu bir dönem, kedi tekrar geldiğinde artık dayanamayıp onu içeri aldım. Yapılmaması gereken bir şeymiş bu, çünkü önce kedinin parazit taşımadığından emin olunması lazımmış. Her neyse, kedi içeri girdi, ev kedisi moduna girmesi çok uzun sürmedi.
Odamın içinde gayet rahat rahat dolaşıyor, yatağıma uzanıp "bisküvi yoğuruyordu" (bu hamur yoğurma gibi şeyi yapmalarının bir nedeni, kokularını bırakıp o yeri sahiplenmekmiş). Arada bir sırt üstü yatıp onunla ilgilenmemi istiyordu, ben de onun karnını okşuyordum, o da hafifçe elimi ısırıyordu. Yemesi için yere yemek koyduğumda, yemeğe başlamadan önce etrafımda dolanıp bana sürtünüyordu, galiba bu onun teşekkür etme yoluydu. Arada bir dışarı çıkmak için miyavlıyordu, dışarı çıkıp bir süre sonra geri geliyordu. Herhalde tuvaletini de dışarıdayken yapıyordu, çünkü odamı hiç kirletmedi. Ben bilgisayar başında kod yazarken habire kendisini okşamam için miyavladığı için dikkatim dağılıp dursa da, kedinin varlığından mutluydum. Hayvancağız okşamam için karnını açıyordu bana, bir daha ne zaman bir kedinin güvenini bu kadar çok kazanacaktım ki?
Kediyi eve aldıktan birkaç gün sonra; babam, yatağımın üstünde uyuyan kediyi fark etti. "Kedi uyandıktan sonra onu dışarı koy, evde kalamaz."
Birkaç gün boyunca kedi cama gelip miyavlamaya devam etti. Yemek ve suyunu dışarı koyuyordum, ama hava soğuktu, dışarı koyduğum karton kutu herhalde yetersizdi. İçeri alamadım. Miyavlamasını duymamak için evin uzak bir odasına gidiyordum, miyavlaması halen kulağıma ulaşıyordu.
"Cold never bothered me, anyway" diyen adamı bile bother edecek kadar soğuk bir Aralık akşamı, sıcak odamda, üzerinde kedi çizimleri olan kupamla kahve içiyordum (Lamagama'daki eski patronlarımın bana aldığı yılbaşı hediyesiydi). Benim kedi yine cama çıkmıştı, miyavlaması bir ağlamaya dönüşmüştü. Elimdeki kupaya baktım, bir de dışarısının ne kadar soğuk olduğunu yeniden düşündüm.
İki dakika sonra, salona gidip babama "Baba, üzgünüm, dayanamadım. Çok kötü ağlıyordu." diyecektim, babam da annem gelene kadar kediyi evde tutmama izin verecekti.
Kediye isim olarak "Kedi" verdim, çünkü şu ana kadar kendisinden hep bu şekilde bahsetmiştik. Kedi sadece bana değil, başka insanlara da güveniyordu. Dışarıdayken, bu ve yan apartmanın girişine gidip apartmana giren insanlardan da ilgi istiyordu. Kedi'yle ilgili iki teorim var. Birbiriyle çelişmiyorlar, ikisi de olabilir.
A) Kedi, bir ev kedisi(ydi). İlk sahibi onu dışarı attı. Veya "çok kişilikli" bir kedi. Onu evinde besleyen, ama birbirini tanımayan farklı insanlar var.
B) Bundan 1-2 yıl önce, apartmanın bodrumunda hamile bir kedi doğum yapmıştı. Ben ve birkaç insan daha, anne ve yavrularına yiyecek getiriyorduk. Yavruların renklerini aşağı yukarı hatırlıyorum. Bu gelen Kedi'yi ben birkaç kediyle birlikte görüyorum; bu 1-2 yıl önceki yavruların renkleriyle örtüşüyorlar (renkleri yanlış hatırlamıyorsam tabii). Yani Kedi, bodrumda beslenilen yavrulardan birisi. İnsanlar kendisine iyi davrandığı için bize güveniyor.
Neyse, maceralarımı anlatmaya devam edeyim.
Belki hoşuna gider diye, iPad'ime "Kediler için oyun"lardan birisini (fare yakalamaca) yükleyip, yatağımda uzanan Kedi'ye verdim. Onunla epey ilgilendi, ama sürekli Home tuşuna basıyordu. Epey bir oynadıktan sonra ben de iPad'de istemediğim bir değişiklik yapamasın diye elinden aldım. Kedi bu sefer de yorganımın altında fare aramaya başladı. Sessizlik içinde, yorganın üstüne pati atıp fareyi dışarı çıkarmaya çalışıyordu. Yorganı alıp açtım, farenin var olmadığını göstermek istedim. Şimdi de odanın içinde fareyi aramaya başladı. "Bari hayvana fiziksel bir şey vereyim de, boşu boşuna uğraşmasın" diye, Kinder'den çıkıp da daha çöpe atmadığım, yutamayacağı kadar büyük plastik bir oyuncağı "LİLİLİLİLİ!" diye gösterip , yakalaması için yakınına fırlattım. (Konudışı: Ben çocukken Kinder'den zekice, monte etmesi zor şeyler çıkardı. Son birkaç yılda tek parça figürler çıkıyor. Yeni nesil mi geri zekalaşıyor?) Plastik dinazora saldırdı, ama (doğal olarak) onu yiyemedi. Belki dişine zarar gelir diye o oyuncağı da aldım. Hiçbir zaman avlayamayacağı bir şeyi hayvana göstermek bana biraz zalimce geldi sonra. O iPad oyunundaki farenin gerçek olmadığını anlatabilseydim keşke.
Ayrılık
Annem gelmeden bir gün önce artık Kedi'yi dışarıda bırakmak zorunda kaldık. Odayı iyice bir temizledik. Yine cama defalarca çıktı, ama içeri alamadım. Bu arada, mama kabı ve kuru mama aldım, hiç olmazsa hayvancağızı iyi bir şekilde beslemek için.
Bir canı özlemenin en kötü şekli, onu sürekli görmek, ama yakınınıza alamamaktır.
Komik bir anıyı anlatayım. Bir gün ben evden çıkarken, Kedi apartmanın kapısında miyavlıyordu. Mamasını verdim, ama içeriye girmek istiyordu. Sonra evde bir şeyi unuttuğumu fark ettim, apartmanın kapısını açmam gerekti. İçeri benle girdi. Evin kapısını açınca hemen içeri fırladı. Üç kere onu yakalayıp tekrar dışarı çıkarmak zorunda kaldım. Onu her tuttuğumda o bana bağırıyordu, ben ona "Hayır, girme!" diye! Üçüncü yakalayışımda annemin uyuduğu odaya girmiş, uyuyan annemin üzerine atlamak üzereydi!
Aramız yine de o gün bozulmadı. Sonraki günlerde yine cama çıkmaya devam etti.
Benden korkmaya başlaması
Bir gün yine miyavladığını duydum. Uzun bir süredir mamasını vermemiştim. Dışarı çıktığımda yanında iki kedi daha vardı, onlar da bana miyavlıyordu (o hep birlikte gördüğüm kedilerden, belki kardeşleri). Üçü de bana güveniyordu, kısaca. "Ooh, tam cat lady oldum. Tabi 'lady' kısmı hariç" diye düşündüm. Mamalarını verdikten sonra siyah kedilerden birisi Kedi'ye vurmaya başladı. Aralarında mesafe varken aralarına ben girdim, o siyah kediye "Piişşşşt!" dedim.
Bütün kediler korktu, benimki de dahil! Sadece o agresif kedi uzaklaşsın diye özellikle aralarına girip onun yönüne doğru pişştlemiştim. Ama demekki anlamamış hayvanlar.
Kedi, bodrum katının penceresi olan boşlukta saklanıyordu. Yumuşak bir sesle onu çağırdım, gelmedi. Ben uzaklaştıktan sonra o boşluktan çıkıp kaçtı. Birkaç gün sonra onu yine gördüm, artık benden korkuyordu. Bir daha cama da gelmedi. Bazen karşı apartmandan miyavlamalar duyuyorum, karşıdaki insanlar, "Aa, bu kedi çok insan canlısı!" diye kediyi seviyor. Uzun bir süredir kimse kalbimi kırmamıştı.
Bir daha bana asla geri güveneceğini sanmıyorum. Eğer aynı evde yaşasaydık, "Bu canlı beni korkutalı aradan epey zaman geçti ve ben bu canlıyla birlikte yaşıyorum. Bana yiyecek vermeye devam ediyor. Ve zarar vermedi. Galiba kötü değil" derdi, ama bir sokak kedisinin güvenini tekrar kazanmak zor olacak.
Ne diyebilirim ki... Umarım doğru insanlara güvenir; Can Aksoy gibi kerhane sıçmığı varlıklar karşısına çıkmaz (Böyle varlıklara artık "orospu çocuğu" demek istemiyorum. Hayat kadınları ve çocukları, kendilerine bu şekilde hakaret edilmesini hak etmiyor). Ve biz insanlık olarak, bu sıradışı Kedi'nin bize duyduğu güveni haksız çıkarmayız.