Thursday, December 31, 2009

Aralık'ın Son Günü Kış Güneşi Altında Buzlu Kahve Seven Adam

Uzun bir günlük sayfası olacak. Çoğunlukla fotoğraf, anlamsız olanlarından.

"Günlük sayfası?" dediğinizi duyar gibiyim, Blogspot postlarına günlük sayfası deme fikri de aklıma geleli otuz saniye geçmedi. "Günlük sayfası" da tamamen doğru bir kullanım değil, eğer gerçekten de sayfa başına bir post düşseydi olabilirdi ama neyse.

"Günlük sayfası", çünkü basbayağı günlük yazısı oldu.

Yaklaşık bir haftadır taslak halinde duran ve şimdi yayınladığım "Ne yapıyorum ben?" ile bugün çektiğim fotoğrafların birleşimi Aralık'ın Son Günü Kış Güneşi Altında Buzlu Kahve Seven Adam.

Avatar olarak sanırım bu resmi daha uzun bir süre kullanacağım. Ahmet Kâmil Keleş'i sanırım en iyi o anlatıyor.

Güzel bir yılbaşı (daha doğrusu yılsonu) günü geçiriyorum. Acayip eğlenmiyor olsam bile en azından oldukça huzurluyum. Bugün okuldan sonra uzun uzun DVD/kitap bakma (Paranormal Activity DVD'sini aradım, çok komik bir filmmiş, insanlar gülmekten altlarına etmiş), etrafta gezinme fırsatım oldu. Amatör fotoğrafçı cenneti Kuğulu Park'a (hani "And this is Kuğulu Park. You will see kuğus here!"'daki yer) gitme planım yoktu, hazır yolum düşmüşken biraz fotoğraf çektim.


Hayır, bu yukarıdakini okulda çekmiştim. Asıl planım okulda fotoğraf çekmekti, ama resmini çekmek için geldiğim yerlerin fotoğrafları aşırı dandik oldu. Başka bir zaman tekrar deneyeceğim. Üsttekini öylesine çektim.


Orta öndeki güvercinin yüz ifadesi harika.

Bu da "Timer'ı açıp kamerayı güvercinlerin ortasına bırakayım"ın en kaliteli sonucu. Diğer resimler kamera ya arkaplandaki insanlara odaklanmıştı, komik fotoğraflar vardı.








Bugün çektiklerim arasında dA'ya koyulacak kadar güzel olan tek fotoğraf şu üsttekiydi bence. Yukarıdaki hiç dijital olarak düzenlenmemiş hali. Böyle de fena değil sanki.

Bugün sanki yılbaşı değilmiş de sıradan bir sonbahar günüydü gibi hissediyorum. Evet, kış bile değil. Ama güzel yine de!


"Ne yapıyorum ben?"

Bazı zamanlar fark edersiniz (genellikle güneş battığında, heh) bilinçli eylemlerinizle sürdürdüğünüz, içerisinde bulunduğunuz durumun saçmalığını, absürtlüğünü, yanlışlığını. Mesela iyi bir işe sahip olmak isteyip bunun için çalışmanız gerekiyorken günlerinizin torrentten bir şeyler indirip izlemekle, geyik yapmakla geçiyor olduğunu fark etmeniz gibi. Büyük beklentilerle içine dahil olduğunuz arkadaş grubunun sizi de beraberinde sizin hiç sevmediğiniz bir oyunu oynamaya götürdüğü internet kafede birbirleriyle oyun yüzünden ciddi ciddi bağrıştıklarında ya da.

Hazırladığım bir fotomanipülasyonda aynadaki yansımamın yerine bir aslanı koyarken -daha önceden de zihnimde sık, ama zayıf bir sinyalle beliren- bu soru gözümün önüne geldi. Dışarıdan birisi kendisini bir aslanla özdeşleştiren birisini gördüğünde aklından geçecek şeyin "Ne kadar kibirli bir insan, acaba kendisini bu kadar kibirli kılacak ne özelliği vardır?"dan başkası olacağını sanmıyorum. Başka insanların kendimiz hakkındaki düşüncelerinin hayatî öneme sahip olduğunu savunmuyorum, ama bence bunlar yine de önemlidir, çünkü bazı şeyler ancak onlara uzaktan bakıldığı zaman görülebilir, çiçeklerinin diziliminin bir resmi oluşturduğu bir bahçe gibi.

Doğrusunu söylemek gerekirse Arleon aslanı yansıması çok 'hatalı' bir yansıma olmayacaktı, çünkü benim aslanımın simgelediği aslanlara evrensel bir şekilde biçilmiş erdemlerden fazlası. Biliyorsunuz, aslanlar kibirli heyvanlardır (evet, "heyvan". "mahlukat" da olur), Afrika'daki İngiliz avcıların aslan sürülerine bu ismi vermesinin ve bu ismin günümüze ulaşmasının nedeni var.

(31 Aralık 2009 notu: Şunu fark ettim, bir süre önce yarım bırakılmış bir yazıya devam etmek bazen imkansız, çünkü hissettiklerim çok farklı.)

Tuesday, December 29, 2009

Late Goodbye




In our headlights, staring, bleak, beer cans, deer's eyes
On the asphalt underneath, our crushed plans and my lies

Lonely street signs, powerlines, they keep on flashing, flashing by

And we keep driving into the night it's a late goodbye,
Such a late goodbye
And we keep driving into the night
It's a late goodbye

Your breath hot upon my cheek and we crossed that line
You made me strong when I was feeling weak and we crossed that one time
Screaming stop signs, staring wild eyes, keep on flashing, flashing by

And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye
And we keep driving into the night
It's a late goodbye

The devil grins from ear to ear when he sees the hand he's dealt us
Points at your flaming hair and then we're playing hide and seek
I can't breathe easy here, less our trail's gone cold behind us
Till' in the john mirror you stare at yourself grown old and weak

And we keep driving into the night
It's a late goodbye, such a late goodbye...

Saturday, December 19, 2009

"Riverie River", Avatar





Geçen gün bir hatamı fark ettim. Ciddi bir hata değildi, erkenden fark ettiğim için şanslıyım. Eğer oyunu o şekilde bitirip yayınlasaydım ciddi bir fail olacaktı, İngilizce kelime hatası yapma kontenjanımı ("kontenjan" doğru kelime değil burada, "lüks" mü deseydim?) zaten Lost in the Nightmare ile doldurmuştum.


----




Bu yıl beni sinema salonundan büyüleyerek uğurlayan iki film var aklımda (elbette sinemada izleyip sevdiğim başka filmler de vardır 2009'a ait, ama aklıma gelmediler). Birisi District 9'dı, öbürü de bu akşam izlediğim Avatar.

Filmin sahip olduğu $200 milyonluk rekor bir bütçe filmin hayvan gibi yapılan reklamını açıklıyor. Bu kadar çok reklamı yapılan bir filmin beklentileri karşılayamaması asıl beklenilen şey haline geleli çok oldu, ama Avatar o devasa bütçenin hakkını veren CGI şöleni bir film olmuş. Hi-tech ile organik yapıların zıtlığı çok güzel yansıtılmış. Filmin hikayesi çok klişe bir şekilde ilerlese de (beni District 9 gibi şaşırtmasını beklemiştim) filmin sürükleyiciliği bu açığı kapatıyor.

Umarım filmin DVD'si/Blu-ray'inin içerisinde filmin 3D olmayan bir versiyonu da bulunur (sol gözle çekim/renderlar ile sağ taraftakileri merge etmeden önce yedekte saklıyorlardır herhalde), renk kaybı olmamasını filmin 3D olmasına tercih ederdim. 3D'den pek haz duymuyorum; bunun en büyük nedeni de 3D gözlüğü normal gözlüğümün önüne takmak zorunda kalmam, eksen farkından dolayı filan 3D ortamı olması gerektiği gibi göremem, gözlüğü gözüme çok yaklaştırmam gerektiği için kirpiklerimin camı kirletmesi falan filan. "Ee sen de lens tak, sen gözlük takıyorsun diye böyle bir eksi mi olur eşek herif" diyebilirsiniz.

---

Şebnem Ferah'ın yeni albümü çıkmış! "Benim Adım Orman", yarın ablamla ilk işimizden birisi albümü almak. Gerçi "Son albümü pek güzel olmamış" yorumları okudum, ama yine de bu, albümü merak etmeme engel değil.

Bir de Rammstein'ın Ich Tu Dir Weh'in henüz yayınlanmamış klibinden bir sneak peek, ilginizi çeker belki.

Saturday, December 12, 2009

Aşırı ısınmış piller, Fotomanipülasyon için çekimleri

Yapmak istediğim bir sürü şey, ama o kadar az zaman. Okunmayı bekleyen kitaplar, mangalar, makaleler, "İzlesene artık beni" diye göz kırpan filmler ve diziler, oynanmayı ve yapılmayı bekleyen oyunlar... Neyseki müzik için bu geçerli değil (kısmen geçerli aslında), arşivime yeni katılan müzik eserleri çalışmalarımda bana eşlik edebiliyor ('kısmen geçerli' olmasının nedeni de dinlenilene konsantre olmanın önemi, ama dinlenmeye ayırdığım vakitlerde bu açığı kapatabiliyorum).

Derslerim ve ATOM'daki çalışmalarım oldukça iyi gidiyor. Elektronik Devreler (ve bir de Mikroişlemciler) derslerinin laboratuarları hariç (şimdi teknik terimlerle dolu şikayetler silsilesi gelecek).

Elektronik Devreler'de bir önceki dönemde öğretilen Elektrik Devreleri labındaki bilgilerimizden de faydalanarak fiziksel bir ortam üzerinde basit elektronik devreler kurmamız gerekiyor. Sorun şu ki hafızamda hayatımın geçen ders dönemine denk gelen kısmı yarı-silik bir durumda (önceki dönemlerde tek dersten bile kalmamışken o dönemde üç dersi bırakmıştım, biri de Elektrik'ti işte), yapılan işleri teorik olarak anlamama rağmen mesela ampermetrenin kablosunu doğru yere takmadığım için akımı ölçemiyorum. Ağırıma giden şey, üniversite öğrenciliğini hobi olarak yaptığını düşündüğüm kişilerle aynı bilgi birikimine sahip sayılmam.

Mikroişlemciler labı ayrı bir olay, derste sadece ismi geçen bir Assembly komutunu -daha önce hiç pratiğini yapmadığımız- ayrıntılı bir şekilde kullanan bir program yazmamız isteniyor. Beni sinir eden şey Assembly'de yapılan ufak bir mantık hatasının programı hatalı bir şekilde çalıştırması. Tamam, en yüksek düzeydeki dillerde bile bu sorun var, hatta olmalı da, ama onlarca satırın arasında o hatayı göremediğim için (*) hocaya abuk subuk sorular soran veya sanki arkadaşlarının evindeymiş gibi davranan kişilerle yine aynı bilgi .... Neyseki ödevler ve sınavlar var; evde, odamda müziğimden başka bir ses olmadığı için çok daha verimli bir şekilde çalışabiliyorum.

(*) Assembly alt seviye, yani makina diline yakın bir dildir (hatta aslında makina dilidir, sadece 5F gibi sayısalların MOV AX, BX benzeri, insanların anlayabileceği ifadelere birebir çevrimi) . Üst düzey dillerle çalışmak daha kolaydır, çünkü C++'daki bir for(i=0;i ifadesinin makina dili karşılığı satırlarcadır.

-----

Geçen gün ilginç sayılabilecek bir tecrübe yaşadım.

İşletme dersindeyken sol bacağımın üstünde, tam cebimin denk geleceği yerde olağandışı bir sıcaklık hissettim. Eelimi cebime soktuğum zaman gerçekten de cebimin ısındığını hissettim (ardışık iki cümleyi "hissettim" ile bitirmek yazıyı çirkinleştirecek ama neyse). Sıcaklığın kaynağını bulmak için elimi daha derine soktuğumda cebimdeki metal eşyalara dokundum. Cebimde -abartmıyorum- içinde su kaynayan bir cezve kadar sıcak metal parçalar vardı!

Panikle cebimdeki eşyaları elimin yanmasına rağmen (aslında el yakıcı kadar sıcaklığa sahip olan nesneler sadece pillerdi, diğerleri o kadar sıcak değildi) dışarı çıkardım. Cebimdeki metal eşyalar yukarıda fotoğrafını çektiğim iki yeniden doldurulabilir nikel metal hibrid pil, kolyem ve fotoğrafta yer almayan anahtarlarım, aynı zamanda pille çalışan bir fener olan anahtarlığım ve birkaç bozuk paraydı (anahtarlığın da resmini çekecektim, ama annem onu çöpe attığı için çekemedim).

Her ne kadar piller dışındaki nesnelerin soğuması kısa sürmüş olsa da kalın harflerle yazdığım anahtarlığın bu olayda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafını çekemediğim için kelimelerle betimlemem gerekecek: Fener/anahtarlığın üst tarafında fenerin kullandığı saat pilini örten bir kapak var. Kabaca dikdörtgen şeklinde olduğunu kabul edersek, anahtarlıkla olan bağlantısı karşılıklı iki kenar üzerinden. Ama bu anahtarlık çok eski olduğu için bu bağlantı-kenarlardan birisi çıkıktı. Öyle bir çıkık ki, metal çerçeveli kolyemin anahtarlığın içine girip içerideki pille temas etmesi imkan dahilinde.

Eşyaları aceleyle çıkardığım için birbirleriyle temas edip etmediklerini, nerelerinden temas ettiklerini gözlemleyemedim. Babamla bu olaya getirdiğimiz açıklama kolyenin anahtarlığa girip saat piliyle, AA'ların da kolyeyle seri bir şekilde temas edip cebimin içerisinde akım yaratmış olmaları ihtimali (gerçi babamın bu olayı daha kimyasal bir şekilde açıklamasını beklerdim ama bu açıklama da tatmin ediciydi.).

Pillerde etrafındaki plastik bant/kaptaki deformasyon dışında bir bozulma gözlemlememiş olsak da bu o pilleri bir daha kullanmayacağım gerçeğini değiştirmiyor. El fenerini zaten hiç kullanmıyordum.

Peki kolye ve yeniden doldurulabilir piller cebimde ne arıyordu?



Modelinin kendimin olacağı yeni bir fotomanipülasyon hazırlıyorum. Model kendim olduğu, fotoğrafımı çekecek benden başka kimse olmadığı, istediğim kadar kaliteli bir fotoğraf çekebilmek için de güçlü bir ışık kaynağına ihtiyaç duyduğum için haftasonu bahçeye çekim yapmaya çıkmıştım. Kullandığım doldurulabilir piller zaten son zamanlarda çabuk bitmeye başladığı için yanıma yedek piller almıştım. Çekim sırasında pillerim bittiği için o ısınacak pilleri cebime koymuştum.

Arleon teması için de önce kolyemi kullanmayı düşünmüştüm, ama sonra o giysimle kolyemin uyumunu pek beğenmediğim için çıkardım.

Fotomanipülasyonu bitirmeden önce kullanacağım materyalleri yayınlamam manipülasyonun büyüsünü bozacak, evet, ama zaman geçtikçe o manipülasyonu yapma isteğim de azaldı. Ama belki tekrar yapmayı isteyip bu haftasonu çekimleri de tekrarlayabilirim, çünkü aklıma eklenecek başka ilginç şeyler geldi. Veya ışıklandırma için ekipman mı alsam? Profesyonel bir kameraya geçmek fikri de aklımda var (şu an kompakt kullanıyorum), ama profesyonel kameraların o kadar etkili olduğuna da inanmıyorum pek.



Şimdilik bu kadar, yazıyı daha da uzatmayayım.

Monday, December 7, 2009

Across The Universe

Bazı sanatçılar vardır ya, kendinizi yakın hissettiğiniz.

Size veya yakın bir arkadaşınıza/ arkadaşlarınıza dış görünüşünün benzemesinin ötesinde, sanki o ünlü sanatçı sizin uzun bir süredir arkadaşınızmış gibi hissettiğiniz; o öleli 29 yıl, siz doğalı 21 bir yıl geçmiş olmasına rağmen. Sanki uzun süredir arkadaşlık ettiğiniz insanların bazıları siz doğmadan önce bir vücutta toplanmışlar gibi. Notalarını ruhunuza işleten de bu yakınlık duygusudur.



John Lennon hakkında okuduğum öznel metinlerde genellikle The Beatles dönemi grup içerisindeki çalışmalarından ziyade gruptan ayrıldıktan sonrakilere odaklanılsa da en sevdiğim çalışmaları The Beatles içerisindekiler.












Rest in peace, Lennon...











(Bu aralar bloga güzel bir yazı yazamadım maalesef, son yazılarım paylaşım forumu tadında oldu biraz. Kendimi pek iyi ve verimli hissettiğim bir dönemde değilim)

Wednesday, December 2, 2009


Mutlu yıllar, Ragnor!

(Evet, resimdeki nesne bir pastaymış. Pastadan çok oyun hamuruna benziyor, en azından üstüne bir mum filan koysalarmış keşke. Ama o kadar uğraşmışlar. Siyah kısımların neli olduğunu merak ettim. Bir de 30 yaşındaki bir insan için yapılmış. Ama neyse, idare edin artık)