"Günlük sayfası?" dediğinizi duyar gibiyim, Blogspot postlarına günlük sayfası deme fikri de aklıma geleli otuz saniye geçmedi. "Günlük sayfası" da tamamen doğru bir kullanım değil, eğer gerçekten de sayfa başına bir post düşseydi olabilirdi ama neyse.
"Günlük sayfası", çünkü basbayağı günlük yazısı oldu.
Yaklaşık bir haftadır taslak halinde duran ve şimdi yayınladığım "Ne yapıyorum ben?" ile bugün çektiğim fotoğrafların birleşimi Aralık'ın Son Günü Kış Güneşi Altında Buzlu Kahve Seven Adam.
Avatar olarak sanırım bu resmi daha uzun bir süre kullanacağım. Ahmet Kâmil Keleş'i sanırım en iyi o anlatıyor.
Güzel bir yılbaşı (daha doğrusu yılsonu) günü geçiriyorum. Acayip eğlenmiyor olsam bile en azından oldukça huzurluyum. Bugün okuldan sonra uzun uzun DVD/kitap bakma (Paranormal Activity DVD'sini aradım, çok komik bir filmmiş, insanlar gülmekten altlarına etmiş), etrafta gezinme fırsatım oldu. Amatör fotoğrafçı cenneti Kuğulu Park'a (hani "And this is Kuğulu Park. You will see kuğus here!"'daki yer) gitme planım yoktu, hazır yolum düşmüşken biraz fotoğraf çektim.
Hayır, bu yukarıdakini okulda çekmiştim. Asıl planım okulda fotoğraf çekmekti, ama resmini çekmek için geldiğim yerlerin fotoğrafları aşırı dandik oldu. Başka bir zaman tekrar deneyeceğim. Üsttekini öylesine çektim.
Orta öndeki güvercinin yüz ifadesi harika.
Bu da "Timer'ı açıp kamerayı güvercinlerin ortasına bırakayım"ın en kaliteli sonucu. Diğer resimler kamera ya arkaplandaki insanlara odaklanmıştı, komik fotoğraflar vardı.
Bugün çektiklerim arasında dA'ya koyulacak kadar güzel olan tek fotoğraf şu üsttekiydi bence. Yukarıdaki hiç dijital olarak düzenlenmemiş hali. Böyle de fena değil sanki.
Bugün sanki yılbaşı değilmiş de sıradan bir sonbahar günüydü gibi hissediyorum. Evet, kış bile değil. Ama güzel yine de!
"Ne yapıyorum ben?"
Bazı zamanlar fark edersiniz (genellikle güneş battığında, heh) bilinçli eylemlerinizle sürdürdüğünüz, içerisinde bulunduğunuz durumun saçmalığını, absürtlüğünü, yanlışlığını. Mesela iyi bir işe sahip olmak isteyip bunun için çalışmanız gerekiyorken günlerinizin torrentten bir şeyler indirip izlemekle, geyik yapmakla geçiyor olduğunu fark etmeniz gibi. Büyük beklentilerle içine dahil olduğunuz arkadaş grubunun sizi de beraberinde sizin hiç sevmediğiniz bir oyunu oynamaya götürdüğü internet kafede birbirleriyle oyun yüzünden ciddi ciddi bağrıştıklarında ya da.
Hazırladığım bir fotomanipülasyonda aynadaki yansımamın yerine bir aslanı koyarken -daha önceden de zihnimde sık, ama zayıf bir sinyalle beliren- bu soru gözümün önüne geldi. Dışarıdan birisi kendisini bir aslanla özdeşleştiren birisini gördüğünde aklından geçecek şeyin "Ne kadar kibirli bir insan, acaba kendisini bu kadar kibirli kılacak ne özelliği vardır?"dan başkası olacağını sanmıyorum. Başka insanların kendimiz hakkındaki düşüncelerinin hayatî öneme sahip olduğunu savunmuyorum, ama bence bunlar yine de önemlidir, çünkü bazı şeyler ancak onlara uzaktan bakıldığı zaman görülebilir, çiçeklerinin diziliminin bir resmi oluşturduğu bir bahçe gibi.
Doğrusunu söylemek gerekirse Arleon aslanı yansıması çok 'hatalı' bir yansıma olmayacaktı, çünkü benim aslanımın simgelediği aslanlara evrensel bir şekilde biçilmiş erdemlerden fazlası. Biliyorsunuz, aslanlar kibirli heyvanlardır (evet, "heyvan". "mahlukat" da olur), Afrika'daki İngiliz avcıların aslan sürülerine bu ismi vermesinin ve bu ismin günümüze ulaşmasının nedeni var.
(31 Aralık 2009 notu: Şunu fark ettim, bir süre önce yarım bırakılmış bir yazıya devam etmek bazen imkansız, çünkü hissettiklerim çok farklı.)
2 comments:
Bu yansımalı fotoğrafı kullanacaktıysan fotoğrafta çok beğendim bunu =)
ayrıca lütfen ben eve döndüğümde bir zaman yaratıp hikayeyi yazalım. farklı bir konsept olsun, asporia'daki kutlamalarda geçsin. Kelebek bir şeyler anlatıp kendi yansımasına bakıyor olsun =p yavru simbamı da isterim <3
Moth hikayeleri hakkında seninle de konuşmak istiyorum bir ara ama burada net bağlantım sınırlı biraz. eve dönünce artık =) *hug*
Tabi! :) Gelmeni bekliyorum.
Post a Comment