Geçen yazımda okuyucuların yeni yılını kutlamayı unuttuğumu fark ettim, herkesin yeni yılı kutlu olsun!
Kendimi çocuk gibi hissettiğim dönemlerden biri, son birkaç gün.
"En sevdiğim eşyalar" listesine eklenebilecek bir hediye aldım ablamdan, sağda gördüğünüz kupa. Evet, ayakları sallanıyor. Resmi çektiğimde ayakları ters duruyormuş ama idare edin artık.
Milli piyango bileti almıştım, bilete bir şey çıkmış mı daha bakmadım. Milli piyangoyla ilgili şu geyiği öğrendikten sonra zaten tüm hevesim kaçtı: "Amortiler 31 Aralık saat 13:00'te belli oluyormuş, o andan itibaren satın aldığınız biletlere amorti çıkması imkansızmış çünkü biletçiler o biletleri kendilerine saklıyormuş. "
Ev içinde içki içmek bizim için tabuydu hep. Dün evde ilk kez alkollü bir şey içtik ablamla (çok uzun bir süre önce babama gönderilen bir hediye paketinde likörlü çikolatalar vardı, onları saymazsak). Yakut Kavaklıdere kırmızı şarabı açtık (üzerinde tarih olarak 1920'li bir şey yazıyordu da, şarabın imal tarihi değildir o heralde? o kadar eski bir nesneye benzemiyordu şişe ve ambalajı). Evde tirbuşon olmadığı için mantar, şişenin içine düştü. Şarabın tadı kötüydü, çok ekşiydi. Belki biz onu yatırarak saklamadığımız içindi, bilmiyorum.
The Gladiator'ın DVD'sini izledik, müthiş bir filmdi ("Onu daha ilk kez mi izliyorsun?" dediğinizi duyar gibiyim. Bütün güzel filmleri bir an önce izlemek taraftarı değilim, eğer başıma bir iş gelmeyecekse Star Wars'un ilk filmlerini henüz izlemediğimi de itiraf edeyim hatta!). Benim çok sevdiğim bir epik konu: Oldukça saygın bir konumdaki üstün yetenek ve bilgili bir insanın entrika sonucu sefil bir duruma düşmesi, sahip olduğu erdem ve becerileriyle o sefaletin içinde parlayıp kendisini o duruma düşüren insanlara kafa tutabilecek konuma yükselmesi ... The Lion King'in sevmediğim yanlarından birisi Simba'nın fark edilebilir erdemlere, becerilere sahip olmamasıydı. Nala'yla Mufasa çok daha derin karakterlerdi bence (zaten Nala olmasa herhalde Pride Lands ayvayı yemişti). Bir de filmi ben yapsam, çocuk Simba'nın mâlum olaydan sonra yaşamaya başladığı, Pride Lands'ten uzak o yeri Simba'nın dövüşmeyi öğrenmek zorunda kalacağı, erdemlerini konuşturma imkanı bulacağı pislik bir yer yapardım (o zaman da Disney çizgifilmi olmazdı, neyseki yapımcılığını üstlenebildiğim en büyük prodüksiyonlar freeware korku oyunları).
The Paranormal Activities'in DVD'sine bakmaya gittiğimi söylemiştim. Bu filmin zaten Türkiye'de daha vizyona bile girmediğini, bu ay gireceğini öğrendim. Bu filmi sinemada değil de evde tek başıma izlemeyi tercih ederdim, öyle çok daha güldürücü olurdu, ama neyse artık (özellikle vizyondaki filmleri torrentten indirmek tercih ettiğim bir şey değil).
Hmm, daha ne hakkında yazacaktım, unuttum. Gidip biraz fotomanipülasyon yapmaya çalışayım.
3 comments:
biz ablamın arkadaşlarındaydık onun hakkında bir yazı yazacağım bir ara. küp vişne şarabı sonra normal şarabı dikince kafa bi dünya oldu benim. <3 şarap seviyorum içiyorum mutluyum!
big bang theory manyağı olduk ablamla bu hafta, gülmekten ölüp bitiyorum, çok tatlı <3
iyi yıllar =)
Senin de yeni yılın kutlu olsun ^_^
Bardak tam senlikmiş cidden :D
Milli Piyango olayının gerçek olduğunu sanmıyorum ama benim duyduğum geyik daha fena. Aslında Sayısal Loto'da ve diğer şans oyunlarında, sayılar oynanınca gişe makineleri bunu esas merkeze gönderiyormuş. Oynanan milyonlarca sayıdan, hiç oynanmamış ya da en az oynanmış 6 sayı kombinasyonları belirlendikten sonra, o akşamki çekilişte o sayıları çıkartıyorlarmış. Bunun yöntemi de belli 6 sayının ağırlık dengeleriyle oynamakmış. 41 tane rakam uçuşurken en ağır 6 sayı düşüveriyomuş.
Eğer Lion King'i sen yapmış olsaydın, Timon ve Pumba olmadığı için Simba'nın psikolojisi bozuk olacak, büyüdüğünde ve kral olma yaşına geldiğinde hasarlı bir kral olacaktı. Öfkeli olacaktı, saldırgan olacaktı, dövüşerek hayatta kaldığı için hayatın değerini bilmiyor olacaktı. Bence.
Ama Lion King 2'de bu tür hasarlı bireylerin de iyileşebildiğini görüyoruz aslında. Kiara'nın Kovu üzerinde böyle bir etkisi vardı.
Vay canına, hep merak etmiştim "Acaba Sayısal Loto'nun sahipleri o çekilişlerde nasıl hile yapabilirler?" diye. Benim aklıma o televizyondaki yayınları aslında canlı yapmamak, uygun bir kombinasyon gelene kadar çekilişi tekrar ettirip sonra o montajlı şeyi canlı diye yayınlamak gelmişti (noter üyelerinin kârı da düşünülerek). Sonra o yayınlar gerçekçi olsun diye arasıra birkaç dublör düşerdi filan (şundaki gibi). Ağırlık koymak iyi fikirmiş.
Evet, Lion King senin dediğin gibi olurdu (gerçi Simba'nın psikolojisinin mükemmel durumda olmadığını ikinci filmdeki kabuslarıyla görüyorduk, başına gelen o şeylerden sonra olacak artık). Belki önceden sahip olduğu ahlaki değerlerin bir kısmını yitirmiş bile olabilirdi. Ve buna bir ikinci film çekmek de farz olurdu artık, Simba'nın kendisini sorguladığı, düzelmeye çalıştığı iyice derin bir çizgifilm.
Post a Comment