Oldukça kişisel bir yazı olacak bu. Öyle ki, burada yayınlamak konusunda tereddüt duyuyordum, ama zaten burayı milyonlarca kişi takip etmediği için sorun yok.
Son birkaç gündür aklımda olan bazı düşünceler var, kendimle ilgili.
Birkaç şeyin farkına varmıştım, fikirlerine değer verdiğim bir dostumla
yaptığım bir konuşma bu farkındalığımı pekiştirdi.
Ben
kibar, asil bir insana dönüştüm. Eskiden çok mu kabaydım, sanmıyorum,
ama son birkaç yıldır (ve özellikle son aylarda) hayatımı güzel
insanlarla geçiriyor olmamın bende etki bıraktığını düşünüyorum. Ailem,
iş arkadaşlarım ve dostlarımın ne kadar düzgün insanlar olduğunu geçen
haftaki MetuCon'a gittiğimde anladım. Özellikle de bir iş arkadaşımın,
Ulus'ta buzdolabı almak için gittiğinde muhattap olmak zorunda kaldığı
insanlar, bizim Teknokent'te Cennet'te yaşadığımızı gösterdi bize
(anlattığı anılar tam Quentin Tarantino filmi havasındaydı. Hayır,
şiddet öğesi yok, ama çok ilginç karakterler vardı.).
Üfff, neyse, konudan saptım.
Günlük hayatımda beni rahatsız eden şeyleri, fikir ayrılıklarımı negatif
bir tutum sergilemeden ifade edebiliyorum; çünkü buna ihtiyacım
olmuyor. Etrafımdaki insanlar o kadar iyi ki, dışarıda beni çok
öfkelendiren bir olayla karşılaştığımda da ne yapacağımı şaşırıyorum, bu
beni suskunlaştırıyor.
Farkına vardığım şey, benim belki de fazla kibar
bir insana dönüşmüş olabileceğim. İçimde güçlü bir aslanın yattığını
hissediyorum, ama bazı olaylar karşısında takındığım tavırları
incelediğimde fark ediyorum ki ben bu aslanı bir kafeste tutuyormuşum.
Sadece
öfkemi ifade etmek konusunda değil; yeni tanıştığım, karşı cinsteki
birkaç kişiye flörtif yaklaşmayı istemiş olmama rağmen, beni omzumdan geriye çeken çekingen, saçma bir ahlaki kod ruhumda etkin hâlen. Bu konuyu burada daha fazla irdelemeyeceğim.
Çok kere öfkelendim, beni öfkelendiren kişilere sinirli sinirli bakmak dışında bu öfkemi sakladım, ama bazıları
sert bir bakıştan fazlasını hak ediyordu. Gidip ağızlarını burunlarını
kırmaktan bahsetmiyorum elbette; ama aynı olaylar ablamın veya babamın başına gelseydi, kabahati işleyenler sağlam bir ayar yemeden olay yerini terk edemezdi. Ve ikisi de asil ve kibar insanlardır.
Yaşadığım sinir bozucu olaylardan örnekler;
*
Gökhan Abi'yle birlikte ODTÜ'de yürüyor, sohbet ediyorduk. Ben
kaldırımın sağ tarafında yürüyordum. Sağ tarafımızda bir tane kafe
vardı, o kafe yaklaşık olarak 1 metre yükseklikteki bir bölgenin
üzerindeydi (yani şöyle diyeyim; bizim başımız, kafedekilerin
bacaklarının hizasındaydı).
Birden bire gözümüzün önünden
yanan bir izmarit geçti. Yanımızdaki kafede oturan bir genç, küllükteki
sigarasına fiske atmış, tam kaldırıma doğru. Eğer iki-üç adım daha
atmış olsaydım o yanan şey üzerime gelecekti. Hatta belki de yüzüme,
eğer rotası biraz daha yüksekte kalsaymış.
Sinirli bir şekilde o yöne baktık, izmariti atan salak "Ayy çok
özür dilerim" demek istercesine elini kaldırdı, utangaç bir şekilde. Biz
de bir şey demeden yolumuza devam ettik, hatasını anlamış olduğunu
umarak.
* MetuCon'un ilk günü için bir tane LARP'e katılmıştım. LARP için
hazırlanmış, etrafında perdeler olan iki tane bölge vardı. Perdelerin
üzerinde hangi LARP'ın oynandığı yazmadığı için içlerine girip bunu
sormam gerekiyordu. Gittiğim ilk bölgede oynanan oyun benim katıldığım
değildi, bu yüzden ötekine doğru yol aldım.
(Bu arada yeri
gelmişken belirteyim. Eğer oynamak üzere olduğunuz bir LARP'in alanında
tanımadığınız birisi gelip size onun hangi oyun olduğunu sorduğunda "Melih'in!" yanıtını verirseniz karşıdaki "Acaba 'Melihin' diye bir oyun evreni mi vardı? DM'in adı mı Melih'ti?" diye afallayabilir. Çünkü o etkinliğe katılan herkes Melih'i tanımak durumunda değil.)
Neyse, ikinci alana girdiğimde bir tane tipleme perdelerin önünde nöbet bekliyordu. "Olduğun yerde dur! Ve geri dön!" diye bana emir verdi. İstifimi bozmadan "Niçin? Burada hazırlık mı yapılıyor?" diye sordum. Hayır, içeride bir tane kız giyiniyormuş, bu yüzden benim olduğum yerde durmam ve geri dönmem lazımmış.
Eh, eğer kibar bir şekilde durumu izah edip benim
beklememi isteseydi ben zaten beklemeyecektim, değil mi? Çünkü ben
sapığım zaten, "RÖÖAARRH!" diye perdeyi yarıp içeri girecektim, bana
emir havlanmasaydı.
"Peki burası World of Darkness LARP'i mi?" diye sorduğumda tiplemeden aldığım yanıt "Hayır!" oldu.
Sonra kız arkadaşı içeriden müdahale etti, burası gerçekten de benim
katılacağım LARP'miş. Bir de kayıt yaptırdığım oyunun alanından
kovuluyorum, bu da iyi.
Benim tek yaptığım şey, kovulmuş olmama rağmen orada beklemek,
arada da o tiplemeye sert bir şekilde bakmak. MetuCon boyunca o tiple
karşılaştığımda ona sinirli bir şekilde bakmaya devam ettim. Hatasını
anlamış mıdır? Sanmıyorum.
* Bu o kadar karşıdaki kişilerin kabahatiyle dolu bir tecrübe
değildi. Oynadığım RPG'de (bu da WoD: Vampire'dı) partideki Ventrue
rolünde, partinin lideri konumundaydım. Oyun sırasında oyunculardan
bir-ikisi sürekli sözümü kesip durdu, ben oyunda olmam gerektiğinden
daha geri planda kaldım. Onlara verdiğim tavsiyeleri (verdiklerim komut
bile değildi) sallamadılar, başımızı belaya sokabilecek hatalar yapıldı.
Oyunun sonunda hepimiz hamamböceğine dönüşelim umrumda değil, hepsi oyun nihayetinde.
Ama benim bu kadar dikkate alınmamam beni sinir etti. Oyun sonunda DM'in
bana söylediği şey; bir Ventrue rolü için fazla pasif davrandığım
(çünkü ben o vampir Ventrue karakterimi bile baskı altında tutuyordum),
eğer oyunda birisi sürekli rolümü kesiyorsa sesimi onunkinden yüksek
tutmaktan kaçınmamam gerektiği. (Aslında bu etkinlik boyunca katıldığım 3 oyundan da önemli şeyler öğrendim, onlara başka bir yazıda değinebilirim.)
* Akşam eve gelirken taksiye binmiştim. Bir yol ayrımından sağ
gitmemiz gerektiğini geç söylediğim için biraz azarladı beni (çünkü adam
hızlı gidiyordu!) ben de taksiden inmek istediğimi söyledim (asıl
sebebi bizim gerçekten de ineceğim yere varmamızdı, benim tavır koymam
değil). Adam sesli olarak la havle çekmeye başladı durarken, ama asıl
'la havle'yi ben çekiyordum içimden.
"Acaba ben içimdeki duyguları çok mu fazla bastırıyorum?" diye düşündüğüm bu günlerde arkadaşımla yaptığım konuşma, bu sayfaların yazımını tetikledi. Arkadaşım, benimle olan dostluğundan dolayı memnuniyetini, benim ne kadar kibar, oturaklı bir insan olduğumdan bahsetti, özellikle de geçenlerde içerisinde bulunduğumuz bir ortamdaki tavırlarımdan.
2 comments:
Bence kafesteki Ventrue yanlış bir benzetme. Ventrue doğru olabilir ama kafes yanlış. Neden kafeste hissediyorsun ki? İçindeki her duyguyu, yanlış şekilde dahi olsa, açığa vurma arzusundaysan, klanın Brujah olmalı. Etraf zaten Brujah dolu, bize Ventrue lazım.
Kafesin nedeni olarak "Ventrue'lar pasif kalmazlar" diyebilirsin, yazının genelinden anladığım kadarıyla bir haksızlıkla karşılaştığında hakkını savunabilmeyi istiyorsun, en azından laf altında kalmamak istiyorsun. Bunu arzu etmek yanlış değil. Ama bir Ventrue yerinde ve kıvamında tepki gösterir, bir Brujahla ağız dalaşına girmez. Ağız dalaşına girse ve kazansa dahi, bunu Brujah anlamaz.
Ne derler bilirsin, Bir Brujahla asla tartışma, seni önce kendi seviyelerine çekerler, sonra deneyimleriyle sizi alt ederler.
Şahsen şunu düşünüyorum: her laf atana hırlamak, içindeki aslanı kafesten çıkarmak değil, onu Scar'a dönüştürmek olurdu.
Şöyle bir şey var, hakettiğini düşündüğün kimselere karşı kaba davranmaya bir kere başladığında önünü alamayabiliyorsun. Sonra pişman olacağın hareketler yapıyorsun vs. O yüzden kibar olmak iyidir bence. Ama eğer olaydan sonra da aklını meşgul etmeye devam ediyorsa olay anında çok kabalaşmadan tavır koymak da iyi gelebilir.
Post a Comment