Sunday, April 29, 2012

Kafesteki Ventrue

Oldukça kişisel bir yazı olacak bu. Öyle ki, burada yayınlamak konusunda tereddüt duyuyordum, ama zaten burayı milyonlarca kişi takip etmediği için sorun yok.

Son birkaç gündür aklımda olan bazı düşünceler var, kendimle ilgili. Birkaç şeyin farkına varmıştım, fikirlerine değer verdiğim bir dostumla yaptığım bir konuşma bu farkındalığımı pekiştirdi.

Ben kibar, asil bir insana dönüştüm. Eskiden çok mu kabaydım, sanmıyorum, ama son birkaç yıldır (ve özellikle son aylarda) hayatımı güzel insanlarla geçiriyor olmamın bende etki bıraktığını düşünüyorum. Ailem, iş arkadaşlarım ve dostlarımın ne kadar düzgün insanlar olduğunu geçen haftaki MetuCon'a gittiğimde anladım. Özellikle de bir iş arkadaşımın, Ulus'ta buzdolabı almak için gittiğinde muhattap olmak zorunda kaldığı insanlar, bizim Teknokent'te Cennet'te yaşadığımızı gösterdi bize (anlattığı anılar tam Quentin Tarantino filmi havasındaydı. Hayır, şiddet öğesi yok, ama çok ilginç karakterler vardı.).

Üfff, neyse, konudan saptım. Günlük hayatımda beni rahatsız eden şeyleri, fikir ayrılıklarımı negatif bir tutum sergilemeden ifade edebiliyorum; çünkü buna ihtiyacım olmuyor. Etrafımdaki insanlar o kadar iyi ki, dışarıda beni çok öfkelendiren bir olayla karşılaştığımda da ne yapacağımı şaşırıyorum, bu beni suskunlaştırıyor.


Farkına vardığım şey, benim belki de fazla kibar bir insana dönüşmüş olabileceğim. İçimde güçlü bir aslanın yattığını hissediyorum, ama bazı olaylar karşısında takındığım tavırları incelediğimde fark ediyorum ki ben bu aslanı bir kafeste tutuyormuşum.

Sadece öfkemi ifade etmek konusunda değil; yeni tanıştığım, karşı cinsteki birkaç kişiye flörtif yaklaşmayı istemiş olmama rağmen, beni omzumdan geriye çeken çekingen, saçma bir ahlaki kod ruhumda etkin hâlen. Bu konuyu burada daha fazla irdelemeyeceğim.


Çok kere öfkelendim, beni öfkelendiren kişilere sinirli sinirli bakmak dışında bu öfkemi sakladım, ama bazıları sert bir bakıştan fazlasını hak ediyordu. Gidip ağızlarını burunlarını kırmaktan bahsetmiyorum elbette; ama aynı olaylar ablamın veya babamın başına gelseydi, kabahati işleyenler sağlam bir ayar yemeden olay yerini terk edemezdi. Ve ikisi de asil ve kibar insanlardır.

Yaşadığım sinir bozucu olaylardan örnekler;

* Gökhan Abi'yle birlikte ODTÜ'de yürüyor, sohbet ediyorduk. Ben kaldırımın sağ tarafında yürüyordum. Sağ tarafımızda bir tane kafe vardı, o kafe yaklaşık olarak 1 metre yükseklikteki bir bölgenin üzerindeydi (yani şöyle diyeyim; bizim başımız, kafedekilerin bacaklarının hizasındaydı).

Birden bire gözümüzün önünden yanan bir izmarit geçti. Yanımızdaki kafede oturan bir genç, küllükteki sigarasına fiske atmış, tam kaldırıma doğru. Eğer iki-üç adım daha atmış olsaydım o yanan şey üzerime gelecekti. Hatta belki de yüzüme, eğer rotası biraz daha yüksekte kalsaymış.


Sinirli bir şekilde o yöne baktık, izmariti atan salak "Ayy çok özür dilerim" demek istercesine elini kaldırdı, utangaç bir şekilde. Biz de bir şey demeden yolumuza devam ettik, hatasını anlamış olduğunu umarak.


* MetuCon'un ilk günü için bir tane LARP'e katılmıştım. LARP için hazırlanmış, etrafında perdeler olan iki tane bölge vardı. Perdelerin üzerinde hangi LARP'ın oynandığı yazmadığı için içlerine girip bunu sormam gerekiyordu. Gittiğim ilk bölgede oynanan oyun benim katıldığım değildi, bu yüzden ötekine doğru yol aldım.

(Bu arada yeri gelmişken belirteyim. Eğer oynamak üzere olduğunuz bir LARP'in alanında tanımadığınız birisi gelip size onun hangi oyun olduğunu sorduğunda "Melih'in!" yanıtını verirseniz karşıdaki "Acaba 'Melihin' diye bir oyun evreni mi vardı? DM'in adı mı Melih'ti?" diye afallayabilir. Çünkü o etkinliğe katılan herkes Melih'i tanımak durumunda değil.) 


Neyse, ikinci alana girdiğimde bir tane tipleme perdelerin önünde nöbet bekliyordu. "Olduğun yerde dur! Ve geri dön!" diye bana emir verdi. İstifimi bozmadan "Niçin? Burada hazırlık mı yapılıyor?" diye sordum. Hayır, içeride bir tane kız giyiniyormuş, bu yüzden benim olduğum yerde durmam ve geri dönmem lazımmış.


Eh, eğer kibar bir şekilde durumu izah edip benim beklememi isteseydi ben zaten beklemeyecektim, değil mi? Çünkü ben sapığım zaten, "RÖÖAARRH!" diye perdeyi yarıp içeri girecektim, bana emir havlanmasaydı. 


"Peki burası World of Darkness LARP'i mi?" diye sorduğumda tiplemeden aldığım yanıt "Hayır!" oldu. Sonra kız arkadaşı içeriden müdahale etti, burası gerçekten de benim katılacağım LARP'miş. Bir de kayıt yaptırdığım oyunun alanından kovuluyorum, bu da iyi.


Benim tek yaptığım şey, kovulmuş olmama rağmen orada beklemek, arada da o tiplemeye sert bir şekilde bakmak. MetuCon boyunca o tiple karşılaştığımda ona sinirli bir şekilde bakmaya devam ettim. Hatasını anlamış mıdır? Sanmıyorum.


* Bu o kadar karşıdaki kişilerin kabahatiyle dolu bir tecrübe değildi. Oynadığım RPG'de (bu da WoD: Vampire'dı) partideki Ventrue rolünde, partinin lideri konumundaydım. Oyun sırasında oyunculardan bir-ikisi sürekli sözümü kesip durdu, ben oyunda olmam gerektiğinden daha geri planda kaldım. Onlara verdiğim tavsiyeleri (verdiklerim komut bile değildi) sallamadılar, başımızı belaya sokabilecek hatalar yapıldı.

Oyunun sonunda hepimiz hamamböceğine dönüşelim umrumda değil, hepsi oyun nihayetinde. Ama benim bu kadar dikkate alınmamam beni sinir etti. Oyun sonunda DM'in bana söylediği şey; bir Ventrue rolü için fazla pasif davrandığım (çünkü ben o vampir Ventrue karakterimi bile baskı altında tutuyordum), eğer oyunda birisi sürekli rolümü kesiyorsa sesimi onunkinden yüksek tutmaktan kaçınmamam gerektiği. (Aslında bu etkinlik boyunca katıldığım 3 oyundan da önemli şeyler öğrendim, onlara başka bir yazıda değinebilirim.)


* Akşam eve gelirken taksiye binmiştim. Bir yol ayrımından sağ gitmemiz gerektiğini geç söylediğim için biraz azarladı beni (çünkü adam hızlı gidiyordu!) ben de taksiden inmek istediğimi söyledim (asıl sebebi bizim gerçekten de ineceğim yere varmamızdı, benim tavır koymam değil). Adam sesli olarak la havle çekmeye başladı durarken, ama asıl 'la havle'yi ben çekiyordum içimden.

 "Acaba ben içimdeki duyguları çok mu fazla bastırıyorum?" diye düşündüğüm bu günlerde arkadaşımla yaptığım konuşma, bu sayfaların yazımını tetikledi. Arkadaşım, benimle olan dostluğundan dolayı memnuniyetini, benim ne kadar kibar, oturaklı bir insan olduğumdan bahsetti, özellikle de geçenlerde içerisinde bulunduğumuz bir ortamdaki tavırlarımdan.

2 comments:

Aslı "TILSIM" Palabıyık said...

Bence kafesteki Ventrue yanlış bir benzetme. Ventrue doğru olabilir ama kafes yanlış. Neden kafeste hissediyorsun ki? İçindeki her duyguyu, yanlış şekilde dahi olsa, açığa vurma arzusundaysan, klanın Brujah olmalı. Etraf zaten Brujah dolu, bize Ventrue lazım.

Kafesin nedeni olarak "Ventrue'lar pasif kalmazlar" diyebilirsin, yazının genelinden anladığım kadarıyla bir haksızlıkla karşılaştığında hakkını savunabilmeyi istiyorsun, en azından laf altında kalmamak istiyorsun. Bunu arzu etmek yanlış değil. Ama bir Ventrue yerinde ve kıvamında tepki gösterir, bir Brujahla ağız dalaşına girmez. Ağız dalaşına girse ve kazansa dahi, bunu Brujah anlamaz.

Ne derler bilirsin, Bir Brujahla asla tartışma, seni önce kendi seviyelerine çekerler, sonra deneyimleriyle sizi alt ederler.

Şahsen şunu düşünüyorum: her laf atana hırlamak, içindeki aslanı kafesten çıkarmak değil, onu Scar'a dönüştürmek olurdu.

Unknown said...

Şöyle bir şey var, hakettiğini düşündüğün kimselere karşı kaba davranmaya bir kere başladığında önünü alamayabiliyorsun. Sonra pişman olacağın hareketler yapıyorsun vs. O yüzden kibar olmak iyidir bence. Ama eğer olaydan sonra da aklını meşgul etmeye devam ediyorsa olay anında çok kabalaşmadan tavır koymak da iyi gelebilir.