Thursday, July 29, 2010
Rastgele bir şeyler yine
Yaratıcı değilim pek, geçen hafta AGS Forumlarında One Room, One Week yarışması düzenlendi, şimdi de OyunGeliştirici.Org'da bilimkurgu temalı bir haftalık yarışma düzenleniyor. İkisine de katılamadım/muhtemelen katılamayacağım, çünkü aklıma hiç güzel bir şey gelmedi (belki katılmış olmak için OG.Org'unki için son gün bir şey yaparım, bilmiyorum).
Hmm, bir de Kabusta Kaybolmak 2010 versiyonu ve Düşnehri diye bir şeyler vardı, arada onlara bakıyorum.
Doğrusu bu sıcak havada insanın canı pek bir şey yapmak istemiyor, gecenin 11'inde bile terliyorum. Buna karşı aldığım önlem tüm gece uyanık kalıp akşam uyanmaktı, ama son haftalarda sürekli gündüz vakti gitmem gereken yerler var.
Bu haftam Savunma Sanayii Müşteşarlığının öğrenci eğitim programıyla geçiyor. İyi oldu, savunma sanayisine dair babamdan öğrendiklerimi pekiştirme, yeni fikirler edinebilme ve önceden merak ettiğim teknik şeyleri sorma fırsatım oldu. Özellikle yönetimle ve bürokrasiyle ilgili soyut kavramlar uykumu getiriyor, ilgimi canlı tutanların somutlar olduğunu söyleyebilirim. Bir şeyler üretmek istiyorum, "Şöyle vüzenin (evet, vüze) ucunda taramalı olsun, tatatata gitsin" filan desinler, var olan bilgimle onu yapmaya çalışayım, falan filan.
Bugün FFSN'deydik (Türkiye'nin ve başka birkaç ülkenin özellikle zırhlı muharebe aracı ihtiyacını karşılayan bir kurum), "İyi ki bu programa başvurmuşum" dememin nedenlerinden birisi oldu bu gezi. Tankların fotoğrafını çekmeye izin vardı (aslında alttaki tankın teknik özelliklerini sergilediği bir şov da yapıldı; tank, suda yüzebildiği ve yüksek eğimi tırmanabildiği gibi acayip hızlı bir şekilde de ilerliyor aynı zamanda).
Ayrıca bu tankın içine girme, periskopundan bakma imkanım da oldu. Tank kokpiti resimlerini görmüşsünüzdür; dar, rahatsız bir görünüme sahiptirler ve bu tankın içerisi de öyle görünüyordu. Ama içerisi göründüğünden çok daha rahat geldi bana.
Fabrikada içinde çeşitli kimyasal maddeleri barındıran havuzlar vardı. Fokurdayan bir asit havuzu vardı mesela, onun resmini çekebilmeyi çok isterdim. Bize FFSN'mle ilgili sunumun yapıldığı toplantı odasının dekorasyonu ve mimarisi de tam bir Asporia binasını hayal ettiğim gibiydi; modern ve asil. Tavanı yüksek, duvarları bir kale gibi taşlarla örülü, çeşitli ödüllerin etkileyici bir ışıklandırma altında sergilendiği bir oda düşünün. Sözlerle anlatamadım odayı, işte fotoğraf sanatı bu yüzden var...
Haftaya Bodrum'da olacağım.
Wednesday, July 28, 2010
Ben Windows 7 kullanıyorum.Half-Life Model Programı XP ve altı sürümler içinmiş ve bu programa kullanmaya Kesinlikle ihtiyacım var ! Windows XP olarak çalıştırdım yönetici olarakta çalıştırdım olmuyor.Bunun çözümü yada başka bir programı var mı ?
Alternatif programlar:
.mdl dosyalarını açtığını bildiğim bir Milkshape 3D var, sanırım ilk 30 günü ücret ödemeden kullanabiliyordunuz (ve .pak dosyalarını da açtığı söyleniyor).
Bir de Jed's HL Model Viewer diye bir program buldum, http://www.wunderboy.org/apps/jhlmv.php , ama orijinal HLMV'nin biraz değişmiş hali olduğu için yine Windows 7'de sorun çıkartabilir.
--
XP'de çalışan ama 7'de çalışmayan programlar için önerilen şey genellikle virtual machine kurmak. Sanal makinalar sayesinde mesela aslında Windows 7 kullandığın halde, bilgisayarının XP veya Linux gibi başka bir işletim sistemi gibi davranmasını sağlayabiliyorsunuz.
Eğer kullandığınız Windows 7, Professional veya Ultimate versiyonuysa Microsoft Windows Virtual PC'yi ve XP modunu kolaylıkla kullanabilirsiniz: http://www.microsoft.com/windows/virtual-pc/ (anladığım kadarıyla eğer Professional veya Ultimate değilse lisanslı XP'ye ihtiyaç duyuluyor.)
Ama eğer Microsoft'un Virtual PC'sini kuramadıysanız, başka bir sanal makine içinde Linux'u kurabilirsiniz (zira HL Model Viewer'ın Linux versiyonu da var, http://chumbalum.swissquake.ch/files/hlmviewer12.tar.gz ). Bu zahmetli bir iş,
http://gungorbasa.blogspot.com/2010/07/linuxa-kolay-gecis.html 'de bir arkadaşım bunu anlatmıştı (ben Ubuntu kullanıyorum). Sonra bu sanal makine içinde ttp://chumbalum.swissquake.ch/files/hlmviewer12.tar.gz 'yi download edip hlmv'yi çalıştırabilirsiniz. (Linux sanal makinesi içinde yarattığınız dosyaları Windows'a aktarmanın en basit yolu o dosyayı bir şekilde internete upload etmek (mesela kendinize mail atarak filan), ortak klasör yaratımıyla filan iyice kafa karıştırmak istemiyorum).
Tuesday, July 27, 2010
Bugün birisi bana insanları nasıl dirilttiğimi sordu:
Bu sabah tam uyanmadan önce rüyamda duyduğum cümle.
Wednesday, July 21, 2010
Korkunç kurkunç şeyler, I
("Korku türündeki eser" tanımlaması doğru bir kullanım mı, emin değilim. Ama aklıma sinemayı, oyunları, görsel sanatları ve hikayeleri kapsayacak daha güzel bir ifade gelmedi)
Yazımda spoilerlardan mümkün olduğunca kaçınacağım (sadece ufak ipuçları verebilirim, ama çok ufak), gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.
Geçenlerde nihayet Paranormal Activity denilen filmin DVD'sini alıp izleme fırsatım oldu. Oh Tanrım, harika bir iş çıkarmışlar! Reverie River için bu filmden öğreneceğim bir şeyler var. “Where there is no imagination there is no horror” sözünün güzel bir örneği, Paranormal Activity. Filmi izlerken beni rahatlatan şeylerden birisi o söz konusu doğaüstü varlığı film boyunca doğrudan görmeyecek olduğumuzu bilmemdi, ama filmin öyle bir sonu vardı ki (*) istemsiz bir şekilde elimi gözlerimle monitör arasına kaldırdım, kendimi koruma refleksiyle.
Korkunç şeyler yapma konusunda biraz başarılı ve izlediği/oynadığı çok az şeyden korkan bir insan olarak filmin korkutuculuğu hakkında "Şöyle yapsalarmış daha iyi olurmuş, bunu yaptıkları için film başarısız olmuş" diyebileceğim hiçbir şey yok. Oyunculuk ve kamera kullanımı başarısı bizi Katie ve Micah'ın yanındaki üçüncü bir kişi haline getiriyor. Katie'nin ürkek, tedbirci yaklaşımı ile Micah'ın maço, tehditkar tavrının zıtlığı filme çok şey katmış; arkasından şeytanın seslerinin geldiği kapıyı açacak, kız arkadaşının o kadar ricasına rağmen eve Ouija tahtası alacak ve evdeki haçı ateşe atacak mal bir karaktere ihtiyacımız vardı zira. Yapılan eleştirilerden birisi filmde bazı şeylerin düzgün bir şekilde açıklanmamasıydı (yani o varlığın neden onlara musallat olduğu, Katie'nin geçmişi, Diane vs.), ki bence olması gereken de bu belirsizlikti.
Bir de filmde "-Hey, o kamerayı ne kadara aldın? -Bir günde kazandığımın yarısı kadar." gibi bir diyalog vardı, aklıma "-Hmm, o zaman o kadar da pahalı değilmiş." esprisi gelmişti, ama gerçek hayatta bu espriyi yapamazdım tabi.
Film sonrası nasıl hissettim peki? Film bittiğinde nefes nefeseydim, her ne kadar uyuyana kadar o gece izlediğim bu filmi bol bol düşünmüş olsam da genel olarak sakindim. Ve hayır, kabusum filan da olmadı o gece. Ama ertesi gece (yani filmi izledikten 24 saat sonra filan) yatmadan biraz önce mutfakta bir karaltının hareket ettiğini gördüm. Odama girdiğim zaman da ışığı yakmadan önce odanın içinde bir şey olduğunu hissediyordum. Işığı yaktıktan sonra o his kayboldu, ışığı kapatıp yattığımda tedirgin, odanın içinde bir varlık hissediyordum (neyseki her gece sakinleştirici bir ilaç alıyorum da uykuya çabuk dalıyorum).
Biraz önce ikinci filmin trailer'ını izledim, trailer'da ilk filmin sonundan bir sahneyi görünce istemsiz bir şekilde monitörü kapatıp ışıkları açtım (trailer'ın ilk filmin sonuna dair önemli bir spoiler içerdiğini belirteyim). Evet, beni bu kadar etkilemiş.
Ve evet, ikinci bir film daha çekiliyormuş, farklı bir yönetmen tarafından. Umarım beklentilerim doğru çıkar da ikinci film bu kadar başarılı ve korkunç olmaz.
(*): Filmin 3 farklı sonu var, DVD'deki orijinal son bana bunu yaşatmıştı. DVD'de alternatif sonlardan birisi daha vardı, ama o o kadar korkunç değil. Üçüncü son ise sadece filmin webten izleniminde görülen bir tanesiymiş, onu izleme imkanım olmadı.
----
Scratches adlı 2006 yapımı bir adventure oyunu vardı, yine çok beğendiğim bir eser. Onun tasarımcısı Agustin Cordes'un üzerinde çalıştığı yeni oyunu Asylum'un trailer'ı yayınlandı http://www.facethehorror.com/ adresinde. Etkileyici bir oyun bekliyorum, özellikle kişisel olarak beni korkutan bir konu hakkındayken oyun.
--
DeviantArt'ta son zamanlarda ilgimi çeken galerilerden ikisi Halaquinn Arcadias ve Santiago Caruso'nunkilerdi. Halaquinn Arcadias'ın (heh, sanki gerçek ismi bu) galerisi genel olarak çok başarılı, asıl ilgimi çekenler ölümcül günahlarla ilgili çalışmaları (Self-Portraits klasöründeler, henüz fotoğrafı çekilmemiş günahlar var). Caruso'nun çizimlerinde de dikkat çekici bir tekinsizlik var.
--
Bu arada, post'un başındaki resmin kaynağı Biz Ordaydık, Şimdi De Burdayız Ki'nin K.O.G.'ıdır.
Saturday, July 17, 2010
Fotoğraflar yine
Çok mutluyum, ama keşke daha çalışkan ve verimli olabilseydim...
Son bir-iki günde yaptığım ilginçliklere değinirsem...
Elimdeki dandik, çok eski bir webcam'i infrared kameraya çevirmeye çalıştım. Bunun için kamerayı söküp merceğin önündeki (bütün normal kameralarda bulunan) kızılaltı filtresini çıkarmanız ve önüne film negatifi gibi, insan gözünün algılayacağı frekanstaki ışığı engelleyip gerisini geçiren bir filtre koymanız gerek. Malesef bu işlemi yaptıktan sonra webcam'i bilgisayarlara tekrar tanıtamadım, ama en azından elime çok güzel parlayan bir kızılaltı filtresi geçti.
Bu alttakiler de dün Altınpark'ta çektiğim fotoğraflar. HDR denemelerimin büyük bir kısmı tam apaçi HDR'ı oldu, buraya koyduklarım biraz güzel olanları (aslında 'düzenlenmiş HDR' bazıları için en uygun tanım olacak).
Bu en alttaki HDR değil, çok aceleyle çektiğim bir resim. Arkamdan atlı kovalamıyordu belki, ama resmi çekmeden önce atların bana doğru geldiğini sanmıştım.
Tuesday, July 6, 2010
Kör Saatçi
Richard Dawkins'in aynı ismi taşıyan 1986 basım tarihli kitabını henüz okuma fırsatım olmasa da, Dawkins'in 2009 yılında basılan Yeryüzündeki En Büyük Gösteri'sinde ilginç bulduğum çok sayıdaki noktadan birisine burada değinmeden edemeyeceğim.
Dawkins'in yaklaşık 25 yıl önce geliştirmiş olduğu bilgisayar simülasyonunun ismi Kör Saatçi (The Blind Watchmaker'a buradaki applet'tan ulaşabilirsiniz). Elimizde yaklaşık bir düzine (internetteki applet'ta 15 tane) gene sahip, minicik (bir piksel büyüklüğünde) bir canlı var. Bu genlerden her biri sayısal olarak canlının belirli bir yapısal özelliğini taşıyor. Bu canlı eşeysiz olarak üremekte, yani çocuklarının her biri onunla 'neredeyse' aynı genotipe sahip.
Simülasyonun her bir adımında elimizdeki canlının kendisini ve belirli bir sayıdaki (applet'ta 11 tane) çocuğunu görüyoruz, bu çocuklardan her biri o canlının tek bir geninin mutasyona uğramış hali. Genlerdeki bilgilerin sayısal olarak saklandığını söylemiştim; mutasyon, ilgili sayının 1 artışı ya da azalışı şeklinde ifade ediliyor. Her bir mutant arasındaki fark, canlıyı tamamen farklı bir türe dönüştürecek kadar ciddi bir boyutta olmasa da size "Hmm, acaba bunu şöyle bir yaratığa dönüştürebilir miyim? Bir bunu deneyeyim" dedirtecek kadar göz önünde. Bu mutantlardan birisini seçtiğiniz zaman gelecek neslin (yani oyun adımının) atası o mutant oluyor. Canlının incelenebilir bir büyüklüğe erişmesi için her bir 11 çocuktan en büyük olanı seçmeniz gerek, örneğin.
Bu sağdakiler benim elde ettiğim biyoformlardan en çok beğendiklerim.
Simülasyonu ilginç kılan şey bu ortaya çıkan şekillerin özellikle bir durum makinası mantığıyla hazırlanmış olması değil de (ki zaten böyle bir simülasyonu hazırlamak anlamsız olmakla kalmayıp ayrıca imkansız derecede zor olurdu, astronomik bir kombinasyon söz konusu) sayısal değerlere sahip bir genetik tarifi yorumlayacak bir algoritmaya sahip olması. Mutasyonların genler üzerinde değil de bu şekilleri oluşturan hatlar üzerinde gerçekleşmesinin (yani her seferinde bir çizginin rastgele yer değiştirip diğerlerinin aynı kalması) ortaya nasıl soyut (daha doğrusu, gerçekten uzak) şeyler çıkarabileceğinden de bahsediliyor kitapta.
Blind Watchmaker Applet'a buradan erişebilirsiniz
Monday, July 5, 2010
"X seni özleyecek!"
Bu yaz çıkacak bir 2010 versiyonu ile oyuna Linux ve tam Türkçe karakter desteği eklemekle kalmayıp müziklerini de telif sorunu yaşamayacağım parçalarla değiştirme imkanım olacak. Her ne kadar şu ana kadar oyunun özellikle dergilerde filan yayınlanmasında sorun çıkmamış olsa da IndieDB gibi sitelere oyunumun kaydını yaptırmada ve ileride Reverie River'ı duyuracağım zaman referans olarak KK'ı vermekte tereddüt edecektim.
Epey uğraşmam gerekecek ama olsun.
Bu sağdaki de geçenlerde Photoshop'ta kendi fotoğrafımı referans alıp sıkıntıdan çizdiğim, benle pek alakası kalmayan bir resimimsi. Ağzı istediğim gibi olmadığı için tamamen sildim.
Bu da başarısız bir HDR denemesi. Başarısız olmasının nedeni hem bu görünen resmin gözümle gördüğüm konu kadar güzel olmaması (HDR'ı kullanmamın amaçlarından biri buydu), hem de resmi bu hale getirebilmek için bile epey fotomanipülasyon uygulamam gerekmiş olması.
Gerçek fotoğraflardan iki tanesi de bu yukarıdakiler. Pff, keşke iyi bir kameram olsaydı.
---
Geçen haftalarda bir kitapevinde bu beyaz aslan figürünü gördüm. Tam fotoğraf çekmelikti. Emektar mavi kupamla beraber güzel görünüyor.
----
Geçen gün, uzun bir süredir donuk olan Facebook hesabıma girdim (belki Sir Aenas geçen haftasonu çektiği fotoğrafları Facebook'a koymuştur diye), sonra hesabımı yeniden dondurdum. "Hesabınızı dondurmak istediğinize emin misiniz?" ekranına yeni bir şey eklemişler (ya da ben fark etmemişim), birlikte fotoğraf çektirdiğiniz rastgele birkaç arkadaşınız ve o fotoğrafınız "X seni özleyecek" diye çıkıyor. Sadece eklememiş olmamak için eklediğim, gıcık olduğum, beni pek özlemeyecek bir sürü insan, nefret ettiğim lise fotoğraflarım filan karşıma çıktı.
Bir de solda gördüğünüz fotoğraf çıkınca gülmekten yarıldım (hemen not düşeyim: bahsi geçen Onur ve fotoğraftaki Aslı benim gıcık olduğum birileri değil kesinlikle. O fotoğrafta ben yokum, ama duvardaki "Ahmet" yazısına kendimi etiketlemiştim, bu etiketin daha komik bir espriyi doğuracağını tahmin edemeyerek).
Sonra hesabımı yeniden kullanmaya karar verdim (hesabım yalama oldu ama neyse). Kendimi insanlardan neden bu kadar çok soyutladığımı sorgulamaya başladım.
Friday, July 2, 2010
Arcana XIII, AV Security Suite
---
Bu son bir-iki haftam evdeki tadilatla ve bozulan bilgisayarımla geçti. Sıkıntılı bir dönemdi, eski pek çok şey yıkılıp yerlerine daha güzelleri yapıldı, bu dramatik değişiklikler için yıkım şarttı.
Bilgisayarımı bozan şey AV Security Suite adlı dolandırıcı programdı (tabi ki bu program, benim kullandığım bir şey değildi, bir virüs gibi kendisini kuran bir program. Aşağıda bu program hakkında bilgi vereceğim). O salak programı bilgisayarımdan kaldırmak için boot ayarlarını düzenlerken harddiskime format atılmasını gerektirecek ciddi bir hata yaptım. Reverie River oyunlarını ve başka önemli dosyalarımı en son uzun bir süre önce yedeklediğimi (ve Half-Life 2 motoruyla çıkarılacak renderlar için epey emek vererek hazırladığım skinleri hiç yedeklemediğimi) o verileri kaybettikten sonra görmek acı vericiydi.
Telafi edilemeyecek kadar ciddi kayıplar değil belki, ama o zaman içerisinde yaptığım şeylerden gerçekten memnuniyet duyuyordum. Aktörlerimden birisi ölmüş oldu, Self'in protagonistinin skinini yeniden hazırlasam da 8-9 saat harcayarak yaptığım eskisi kadar güzel olmadı, yakın plan çekimlerinden kaçınmam gerekecek.
Annemin, babamın ve ablamın bir doğumgününde (kimin doğumgünü olduğunu hatırlamıyorum) evde çektiğim çok güzel bir video da vardı, eğer ablamın bilgisayarına onu kopyalamadıysam o da gitti. Pfff.
Sağdaki, masaüstümün yeni halinin nasıl göründüğü. Oyungezer'in DVD'sinde keşfettiğim AIMP 'ten sonra gerçekten de WinAmp'in yüzüne tekrar bakmak istemedim. Benim WinAmp playlistlerini okuyan, ismi veya sanatçı bilgisini girdiğimiz şarkının playlist numarasını getiren programımın yaptığı iş (ve asıl yapması gereken iş, numaralardaki şarkılara otomatik olarak ulaşılması) ile beraber pek çok işi gören bir program. Websitesinde programı satın alma seçeneği var, ama anladığım kadarıyla ücretsiz indirilen versiyondan farklı bir şeyi elde etmiyoruz, o seçenek daha çok 'bağış' vazifesi görüyor olmalı. AV Security Suit ile AIMP'in tezatlığı göze çarpıcı.
---
AV Security Suite adındaki dolandırıcı program (sanırım sadece Windows için) sizin isteğiniz dışında bilgisayarınıza kendisini kuruyor. Bilgisayarınıza virüs bulaştığını iddia edip sizin açmak istediğiniz bütün programları, mesela bir oyun.exe'yi, "oyun.exe çalıştırılamaz, çünkü bu dosya virüs kapmış" gerekçesiyle bloke ediyor, bu programların içine Görev Yöneticisi, Windows Gezgini, Program Ekle/Kaldır gibi önemli sistem araçları da dahil. Bu program, bırakın uninstall edilmeye, kapatılmaya bile 'bizim güvenliviğimiz için' izin vermiyor. AV Security'nin bu 'tespit ettiği' virüsleri temizlemesi (başka bir deyişle, bilgisayarımızı kendi istediğimiz şekilde kullanmaya devam edebilmemiz) için tahmin edin ne yapmamız gerek?
Programın websitesine girip onu satın almamız.
Programı satın alacağımız sayfaya ulaşmak için kullanacağımız browserlar (Firefox, Internet Explorer, vs.) bu bloke edilen programların arasında değil nedense (?), ama çok daha ilginç bir şekilde AV Security dışındaki bir websitesine 'güvenli olmadığı' için giremiyoruz. Tarayıcı proxy ayarlarımızın AV SS'nin websitesine göre ayarlanmış olması biraz (?) şüphelendirici, bu ayarları kaldırıp da kendisini kapatmamıza bile izin vermeyen bu program hakkında internette bilgi aradığımız zaman bulduğumuz sonuçlar, kendisini Windows Security Center'ın görünümüne sokmaktan bile çekinmeyen bu adi programın sistemimizden nasıl kaldırılacağına dair.
İnternette AV SS'nin silinmesi üzerine (mesela burada) bir dolu talimat bulabilirsiniz, yapılması gerekenleri burada tekrar açıklamamın pek gerekli olduğunu sanmıyorum. Ama benim bulduğum talimatlarda bahsedilmeyen önemli bir ayrıntı var: Bir aşamada bilgisayarınızı güvenli modda çalıştırmanız gerekiyor, ama eğer USB klavye kullanıyorsanız bilgisayarınız, açılışında güvenli moda erişmeniz için gereken F8'i ve ok tuşlarını görmüyor (ama BIOS ayarları için gereken delete tuşunu görüyor).
Sahip olduğum hatalı bir bilgi bana ciddi bir hata yaptırdı: USB klavyelerle bu menülere girmenin mümkün olmadığını, kabloyu bir şekilde PS/2'ye port etmenin veya PS/2 klavye kullanmanın gerektiğini zannediyordum, ama BIOS'ta 'Enable USB Keyboard Support' diye bir seçenek varmış (Peripherals/Onboard PCI Device'ın içinde). Safe mod'a ulaşmak için msconfig'i çalıştırdım. Aslında AV SS buna da izin vermediği için bir hile yapmak zorunda kaldım, ama zaten msconfig'ten uzak durmanızı tavsiye edeceğim için bundan bahsetmeyeceğim (veya durun, bahsedeyim, belki birisinin çok işine yarar: Windows yeniden başlatılırken mümkün olduğunca erken bir şekilde Başlat/Çalıştır'a girip AV SS henüz devreye girmeden msconfig'i çalıştırmanız mümkün). Ve ya ayarları doğru yapamadığım, ya da AV SS'nin bulaşmış olmasıyla ilgili başka bir nedenden dolayı bilgisayarı kapatıp tekrar açtığımda sonsuz döngüye girdi.
Öyle işte...
Ev çok güzel oldu bu arada.