Saturday, June 25, 2011

Formspring yanıtlarım, ördekler

Formspring'in en sevdiğim yanı bize bloglarımızda bahsetmediğiniz konular hakkında konuşma, fikirlerimizi belirtme imkanı vermesi.

Tamam, ben istediğim zaman blogumda "Modern insanın ihtiyaçları" başlıklı bir yazı yazıp bu konu hakkındaki fikirlerimi belirtebilirim, ama okuyucuların en fazla "Hmm peki." diyebileceği bir yazı olur bu. Eğer "Modern insanın ihtiyaçları" başlıklı bir yazı yazıyorsanız o konuyu derin bir şekilde irdelemeli, konu hakkında gerçekten fikir sahibi olmalısınız. En azından kendi blogum için böyle bir ideale sahibim. Yayılmasını özellikle istediğim içeriğe sahip konular dışında (misal, Alman Liseliler'in cevabı, contarium yalanı) blogumu hep orijinal ya da az bilinen şeylerle doldurmaya özen gösteriyorum.

Her neyse, bu yazımda Formspring'te bana sorulan bazı sorulara verdiğim yanıtları yayınlayacağım. Konular hakkında çok bilgili olduğum için değil, sadece fikirlerimi burada paylaşmaya layık gördüğüm için. Ve önceki paragrafta belirttiğim nedenlerden ötürü, her bir soru için ayrı bir post atmak da doğru olmazdı.




Do you roleplay in non-RP games? (strategy, fps etc) (themaelstorm)

Evet! Eğer oyunun hikayesi beni sararsa (mesela Batman: Arkham Asylum) kendimi cidden ana kahraman yerine koyarım. Oyunun doğru düzgün bir hikayesi yoksa bile kafamda oyunu hikayeleştirdiğim de oluyor. Mesela Quake 3'te Razor karakterinin sesini kendi karakterimle özdeşleştirmiştim. Kendisini o arenaya gladyatör olarak teleport edilmiş bulan, ilk başta sürekli öldürülen ve dirilen, sonra yavaş yavaş silah kullanımında ustalaşan ve arenada yükselmeye başlayan bir prens.

Ama eğer ana kahraman benim roleplay'de yapmayacağım şeyleri yapıp duruyorsa o oyun benim için roleplay değerini yitirir. God of War I'in başında kaptanın boynundan anahtarı aldıktan sonra kaptanı yaratığın midesine geri atmak... God of War II'de kıldan yünden nedenlerden ötürü tanrılarla kavga etmek... Tamam, Kratos öyle bir karakter, ama özdeşleşemedim hiç.


Bir öğretmende aradığınız özellik nedir? Ne yaparsa öğrencileri için "Muhteşem biri" olur? (CaglayanTILSIM)

(Vereceğim yanıt "ne yaparsa"dan ziyade, sonuca odaklı olacağı için pek faydalı olmayacak belki.)

Bana kendimi gerçekleştirmem için ilham vermesi.


Türkçeyi düzgün kullananlardan mısınız? Türkçeyi yazım hatalarıyla ya da kendi özel fontlarıyla (örnek: qankà) yazanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? (CaglayanTILSIM)

Evet, yazdıklarıma azami özeni gösteriyorum. Odamın kitaplığında Türkçe sözlüğüm var, tam doğru yazılışından emin olmadığım kelimelere (mesela "azami" kelimesinde 'â' olup olmadığına) bakmaktan çekinmem.

"Yazım hataları yapanlar eğitimsiz ve/veya zekâ seviyesi düşük insanlardır!" diye kesin bir yargıya sahiptim eskiden. Ama zamanla, oldukça aklı başında ve eğitimli insanların da "-de", "-da" bağlacını doğru kullanamadığına, "v" harfi yerine "w" kullandığına tanıklık ettikçe bu sorunun eğitim sistemimize ve toplumumuzdaki bilinçsizliğe bağlı olduğuna kanaat getirdim.

Niye Sosyal ağlara üye oluyoruz? Bilgisayar yardımı olmadan sosyalleşemeyen bir toplum mu oluyoruz?

Fool Arcana televizyona çıktığında şuna benzer bir söz söylemişti, izleyebildiğim kadarıyla: "Homo sapiens, homo sapiens değil artık, başka bir şey! Günümüzde insan evriminin yeni bir safhasına tanıklık ediyoruz. Artık bizim varlığımız sadece biyolojik/fiziksel varlığımız değil, ama aynı zamanda dijital ortama yansıyan fikirlerimiz, aktivitelerimiz." (Bu dediğim cümleleri kurmamış olabilir, o yayının gecesi zor bir elektrik devresi ödeviyle cebelleştiğim için araya kendi düşüncelerim karışmış olabilir).

Sosyal medyayı (Facebook, Blogger, Twitter, Formspring, forumlar, sözlükler ve dahası) insan zihninin ve varlığının bir parçası, uzantısı olarak görüyorum.
İnsanlarla yüzyüzeyken asla tam anlamıyla paylaşamayacağım şeyleri ben bu dijital medyanın kendime ait köşesinde rahatlıkla ifade edebiliyorum. Sanal alanımızın modern homo sapiens'in varlığının uzantısı, belki üçüncü bir kolu olduğunu düşündüğümüzde asosyalitenin tanımının güncelleşmesi gerektiğinin farkına varırız.

Soruya özet bir yanıt vermem gerekirse: Hayır. Arabanın ve uçağın icat edilmesi, insanları yürüyemez bir hale getirmedi. Yürüme alışkanlığını azalttığı doğru, çünkü ulaşımı kolaylaştıracak araçlara alıştık.


Size göre, "Pozitif ayrımcılık" nedir? (CaglayanTILSIM)

Diğerine yapılan "normal" ayrımcılıktır.


Mesleğiniz nedir? Mesleğinizin bir günü nasıl geçiyor? (Lütfen dürüst yanıt vermeyin. Yalan söyleyin, ilginç cevaplar verin.) (CaglayanTILSIM)

Bilgisayar mühendisi olarak bizim yaptığımız tek iş bilgisayar yazılımı kullanmak. Böyle Word'de, Excel'de yazı yazmakla, ofis işleri yapmakla, muhasebe yazılımı kullanmakla günümüz geçiyor. Mesela görüntü işleme diye bir konu var, bizim tek yaptığımız şey Photoshop'ı açıp filtre butonuna basmak. Bilgisayar yazılımını ve donanımını Allah hazırlayıp insanlara indirdiği için işin teknik altyapısıyla, programlama dilleriyle, ileri düzey matematikle, bilgisayar sorunlarıyla filan hiç uğraşmamıza gerek kalmıyor neyseki.


Size sorulan soruların çok formal olması, sizin de çok formal olmanızdan mı kaynaklanmaktadır?

Güzel bir soru. Bu soruya en isabetli yanıtı bana soru soranlar verecektir, en iyisi izleyicilerime sorayım bunu.

Tahminim, "evet". Gözlemlediğim kadarıyla sıcakkanlı ve/veya internetteki yazıları genellikle cinsellik gibi günlük hayat konularıyla ilgili olan insanlar "Çıkılacak bir kızda aradığın kriterler nedir?", "Geçen gün seni kantinde gördüm. Palabıyık mı bıraktın lan yarraam?" gibi sorular alırken benim aldığım en informal sorular "Heeey.. Senden nabeeer?" ve "Hocam ben seni ne zamandır göremiyorum. Diş problemi vardı en son(demek bayağı olmuş :)) Bir ara eski tayfa toplanalım, yenilerden bir-iki kişiyi de alalım ne dersin?"di. (Belki "HAREKETLİ KORKONC TEMA" da informal bir soruydu, emin değilim).

Soğuk, mesafeli bir insan olduğum doğru (aileme karşı bile, onları çok sevmeme ve onların hiç benim gibi soğuk tipler olmamasına rağmen). Bunun da insanların bana karşı olan yaklaşımını etkilemesi doğal.


"Toplumda bir yere gelememiş insanların kendilerini kanıtlamak için toplum huzurunu bozacak şekilde davranmalarına ve dikkat çekici giyinmelerine 'apaçilik ' diyoruz." dedi bir yakınım. Sizce? (CaglayanTILSIM)

Aslında bütün apaçileri toplumun huzurunu bozmakla suçlamanın doğru olduğundan emin değilim. Eminim kendi hallerinde takınan, fazla gürültü çıkartmayan apaçiler de vardır.

Apaçilik bence tekno-kıroluk. "Kıro" olarak nitelendirilebilecek ailelerin; teknolojiyle, şehir hayatıyla karşılaşmış ve emoluk, tikkylik gibi batı kaynaklı altkültürel akımlardan etkilenmiş çocukları.


"Savaşlar insanoğlunun teknolojik atılımlarının had safhaya ulaşmasına neden olmuşlardır. İcatlar, teknolojik gelişmeler vs savaşta öne geçmek için stratejik amaçla kullanıldılar. Savaş olmasaydı, teknoloji bu kadar ilerlemezdi." Buna hak veriyor musunuz? (CaglayanTILSIM)


Evet. Günümüz teknolojisinin tarihini incelediğimizde bir yerlerde "X, ilk başta askerî amaçlarla geliştirilmiştir" cümlesini görürüz. Endişe ve nefretin güçlü motivatörler olduğuna inanıyorum, merakın yanında.


Toplumsal gaza gelişimiz ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Mesela İsrail ile ilgili her olayda facebook'ta paylaşılan Hitler sempatizanı yazılar, ömrü iki ayı geçmeyen İsrail ürünlerini boykot etmeler gibi. (Minator)

Etkisiz. Siyasi bir konuya sinirlendiğimizde gerçekleştirebildiğimiz aktivitelerin en ileri seviyedekileri Facebook'ta, Twitter'da filan konuyla ilgili kişilere, kurumlara ayar vermek, söyleyeceklerimizi önceden binlerce kez duymuş insanlara bildiklerini tekrarlamak. Ama en azından öfkemizi bastırıyor, kendimizi tatmin ediyoruz. Maksat gönüller şen olsun.

İsrail bir halt yediği zaman hemen Hitler'in soykırım politikasını hatırlatan insanlarımızın var olduğunu görmek, aslında halkın çok fazla şey yapamamasının her zaman kötü bir durum olmadığını düşündürüyor.



Şuna inanıyorum, her bilgi düzenlenebilir. Devlet (iktidar demiyorum) işine gelmeyen bilgilerin "düzenlenerek" yayılmasını medyadan talep edebilir. Öyleyse doğru bilgiye ulaşma yolu, gazete ve televizyon değildir. Katılıyor musunuz? (ilgili: 1984) (CaglayanTILSIM)


Kesinlikle. İnternet yasağı işte bu yüzden çok tehlikeli.

Klişe örneklerle iddiamızı destekleyeyim;
* Geçenlerdeki internet yasağı yürüyüşlerine dair medyada hiçbir haber yer almamış. Bu bana şunu merak ettirdi: Acaba medyanın bilerek haberini yayınlamadığı daha başka nasıl ciddi olaylar var?
*Bir de bu sağdaki resim.



Kraldan çok kralcı davrandığınız oluyor mu? Örneğin "Oruç tutanlar ruj sürebilir mi?" gibi sorularla aslında niyeti değil, sadece prosedürü önemseyenleri düşünün. (Not: Soru dinsel içerikli değil, aklıma gelen ilk örnekti bu) (CaglayanTILSIM)

Böyle davranmamak için kendimi çok zor tutarım. Bir ürünün kullanıcısı veya bir sosyal platformun üyesi bir konu hakkında şikayette bulunduğunda olaya yönetici/üretici gözüyle bakmadan edemem.

Somut bir örnekle açıklayayım durumumu: Ekşi Sözlük'ün geçen günlerde savcılığa bazı yazarlarının IP'sini ve kimlik bilgilerini verdiğinde içten içe Ekşi Sözlük'ü desteklemiştim, "Bilgilerimizi nasıl verirsiniz! Bizi korumalıydınız!" diyenlere karşı. Hayır, o kişilere dava açılmasını desteklemiyorum kesinlikle, ama özellikle eğer bu denli büyük bir websitesi olarak varlığınızı sürdürmek istiyorsanız yasalara uyulması sizin yükümlülüğünüzdür.

Ben Ekşi Sözlük yazarı değilim, ama aynı olay benim yazarı olduğum İTÜ Sözlük'te gerçekleşse düşüncem değişmezdi.

Acayip konu dışına çıktım.. Neyse, varacağım nokta, bu tip bir sorunla karşılaşıldığı zaman olayın prosedürel boyutunu ve prosedür ihlallerinin o kuruma getireceği tehlikeleri aklıma getirmeden edemiyorum.


Diyelim ki küçük bir çocukla 1 saat geçirmek zorundasınız. Bir yakınınız da olabilir bu ufaklık. 6 yaşında. Ona öğretmek istediğiniz şey ne olurdu? (CaglayanTILSIM)


Başkalarının kendisini ezmesine asla izin vermemesini. Cesaretin önemini.


Sizce bize anlatılan her şeyde bilinçaltımıza empoze edilen bir şeyler var mı? Mesela Kırmızı Başlıklı Kız'ın cinsel öğeler taşıyan bir masal olduğunu hiç araştırmış mıydınız? (CaglayanTILSIM)

Öncelikle şunu belirteyim, "bilinçaltımızı etkileyen öğeler"in bir filmin 25'inci frame'i veya arkaplanda görülen bir göz-piramit işareti benzeri gizlenmiş şeylerden fazlası olduğuna inanıyorum. Çocukken okuduğumuz bir hikayenin ana fikri de gayet bilinçaltımıza etki edebilir. Sübliminal mesaj örnekleri olarak hep bu gizli semboller, yıldızlarla yazılı "S E X" yazıları verildiği için bunu ayrıca belirtme gereği duydum.

Soruya dönersem,

Anlatılanların tamamında olmasa da, evet, empoze edilenler var bence. Masallar, basın, eğitim müfredatı ilk aklıma gelenler, nasıl ve niçin yapıldıklarını açıklamama gerek var mı? Masalların ortaya çıkışının perde arkası hakkında beni bilgilendiren ve daha fazlasını araştırmaya sevk eden kişi sendin.


Ben şuna da inanıyorum: Bu anlatılanlarda empoze edilen fikirler, aslında anlatan tarafından her zaman bilinçli bir şekilde empoze edilmez. Yazdığın bir hikaye insanlara bir X düşüncesini empoze edecek nitelikte olabilir, ama bunun sen bile farkında olmayabilirsin. X düşüncesi sen çocukken zihnine bir masalla yerleştirilmişti aslında.



İntihardan birisi suçlanacaksa, suçlanması gereken geride kalan insanlardır; çünkü bu güruh arasında intihar eden insan için uğruna hayatta kalmayı hak edecek bir kişi bile yoktur. marx'ın bu sözü doğru ne ifade sizce? (4000001)

Sorunun "Marx'ın sözünü yorumlayın. Sizce doğru mu?" olduğunu varsayıyorum.

İnanıyorum ki Marx'ın demek istediği şey "İntihar için intihar eden kişiyi suçlamak haksızlıktır. illa ki birisinin suçlanması gerekiyorsa, o zaman asıl suçlanması gereken ..... " olabilir, bu durumda bu söze kısmen katılıyorum. Bir insanı intihara sürükleyecek etmenlerin arasında etrafındakilerin ona hayattayken yaklaşımı büyük bir rol oynar sanırım, ama koca bir toplumdaki insanların tamamını o intihar edeni kararından vazgeçiremedi diye suçlamak da haksızlık. Eğer benim tanıdığım bir insan intihar ederse, benim o kişiyle doğru düzgün iletişim kurma imkanım da olmadıysa (veya benim tüm çabamı, anlattıklarımı kulak ardı ettiyse) o zaman neden bu intiharın suçlularından birisi ben olayım?






Daha iyi bir telefon, daha yüksek çözünürlüklü bir televizyon almaya gerçekten ihtiyacımız var mı? En son ihtiyacınız olmadığı halde neye para harcadınız? (CaglayanTILSIM)

Hem evet, hem de hayır. Eğer söz konusu durum "Benim telefonum iPhone 3. Ama iPhone 4 çıkmış. Hemen yenilemeliyim" veya "İşlemcim Intel i5. Biraz daha hızlansın, i7 alayım" ise bunu gerçekten lüks, gereksiz bir ihtiyaç olarak görüyorum. Fakat telefonunuz epey eski bir modelse, etrafınızda smart phone'u olmayan bir insan kalmamışsa o zaman bu, "ihtiyaç" niteliğini hak etmeye başlar. Bir şeyin ihtiyaç olarak nitelenmesi için illa hayatta kalmak, daha fazla para kazanmak gibi bir amaca hizmet etmesi gerektiğine inanmıyorum. Yaşadığınız çevredeki diğer insanların yapabildiği bir şeyi sizin yapamıyor olmanız sizi bir şekilde ezik hissettirecektir.

Mesela pek çok evdeki bilgisayarlarını günün 24 saat açık bıraktığını görüyordum, ama benim eski bilgisayarım 1 saat açık kaldıktan sonra elektrikli süpürgeyle yarışabilecek fan sesini üretiyordu. Ve benim bazı özel hobilerim gerçekten de bilgisayarımı çok uzun süre açık bırakmayı gerektiriyordu. "Sessiz kasayla mı doğdun? Bu senin hayatî bir ihtiyacın mı ki?" sorusu yöneltilebilir, ama belki de günümüzde kapitalizminin toplumlara etkisiyle artık bunlar bizim psikolojik olarak ihtiyacımız haline geldi.

Evet, bazı şeylere hayatî olarak ihtiyaç duymasak da kendimizi tatmin etmek için ihtiyaç duyarız. En azından "Diğer insanlar Blu-ray film izleyebiliyor, Heavy Rain oynayabiliyor. Benim neyim eksik?" sorusunu kafamızdan silmek için. Yerini bu sefer de "Keşke benim de şöyle spor bir arabam olsa" alacak olsa bile.

En son para harcadığım 'hayati olmayan' şey, Crimm's Son için satın aldığım bir Vue modeliydi.

----




Yazımı, dün Altınpark'tayken çektiğim şu iki ördek fotoğraflarıyla sonlandırayım.

1 comment:

Aras Ortaç said...

Gordon, güzel bir yazı. Ama geçen gün Çağlayan'a yaptığım eleştiriyi sana da yapmak durumundayım; Rahat okunmuyor yazılanlar. Siyah zemin üstünde çok parlıyor yazılar.

İçerikle ilgili yorum yapmıyorum. Güzel yazı. "İnsan bazen kendini ifade etmek için kendi cümlelerini kullanmak zorunda değildir" deyişi geldi aklıma.