Eğer "eylemleri destekleyen" ve "eylemlere karşı çıkanlar" diye iki grup varsa, ben destekleyen taraftayım. Bu yazının hedef kitlesi, benimle karşıt görüşe sahip olanlardır. Eğer zıt görüşlere sahipsek, sizden ricam, yazımı okumanızdır. Eğer biz halk olarak farklı görüşlere bölünmüşsek, inanıyorum ki, bunun nedenlerinden birisi iletişim kopukluğudur.
Bu eylemlere hâlen "Pis vatan hainlerinin çıkardığı şiddet! Sizin yüzünüzden polisimiz şehit oldu!" şeklinde yaklaşan insanların olduğunu görüyorum. Özellikle Twitter'daki #sehitkomisermustafasari hashtag'i altında gördüklerim beni o denli rahatsız etti ki, 140 karakterle kısıtlanması imkânsız bir cevap yazısı yazmaya sevk etti beni.
Biz epey kalabalık, lidersiz bir oluşumuz. Benim buraya, bloga, Twitter'a yazdıklarımın tamamı, eylemdeki insanların tamamına mal edilemez (demek istediğim, eğer ben hatalı bir şey yazarsam, bunu "İşte bütün eylemciler böyle!" diye algılamayınız). Etrafa zarar veren vandallar da olabilir aramızda (bu zarar verenlerin önemli bir kısmı aslında amacı eylem yapmak olmayan provakatörler olsa da). Hepimizin tek tipteki insanlar olmasını beklemeyin. Ama genel bir amaç var; ülkeyi, daha iyi bir noktaya taşımak, diktatörlükten kurtulmak. Biz bunu sadece kendimiz için değil, SİZİN İÇİN DE istiyoruz.
Kafanızda "Hayattan hiçbir beklentisi olmayan, elalemin malına zarar vermekten zevk alan, hırsız, şiddet yanlısı" şeklinde bir eylemci tipi oluştuğunu biliyorum. Benim bu eyleme katılan arkadaşlarım, hocalarımın HİÇBİRİ bu tipteki insanlar değil. Benim Steam hesabımın malî değerine bir göz atmanızı istiyorum. O sayfada gördüğünüz oyunların neredeyse tamamını ben torrentten yasadışı bir şekilde, hiçbir ücret ödemeden elde edebilirdim. Ama yapmadım. Bilgisayar oyunu gibi "boş" bir uğraş için sadece Steam'de 450 dolar gibi bir ücret ödeyebilecek durumdayım. Bu eylemlerin öncesinde de, dışarı çıkmak istediğim zaman, Tunalı Hilmi'deki güzel restoranlara gidip istediğimi yiyip içebilecek durumdaydım (ve bir şey de değişmedi benim açımdan). Steam hesabı daha da pahalı olan, benden de zengin arkadaşlarım var ve onlar bu eyleme benden de çok katılıyor.
Blog sayfama da biraz göz atmanızı rica ediyorum. Sizce ben, o televizyonlarda gördüğünüz "terörist", "çapulcu" tanımına uyuyor muyum? "Programcılık tavsiyeleri" isimli bir yazı yayınlayan, hayatının büyük bir kısmını bilgisayar başında geçirmeyi tercih eden, İngilizce roman okuyabilecek kadar eğitimli bir insanın dışarı çıkıp polise molotof kokteyl atacağını, yoldaki arabaların camlarını indireceğini mi sanıyorsunuz? Ben ve arkadaşlarım eğitimli insanlarız, yeterince İngilizce de biliyoruz, eğer olay sadece "Şimdi bu ayyaşlar içki içemeyecek" olsa idi, hepimiz yurtdışına siktirip gidebilirdik. Bizim için çok daha kolay olurdu; ne sinir harbi, ne de eylem harbi geçirmezdik. Ama gitmedik. Bu bayrak senin, benim, hepimizin.
Ölen polis memuru ve geride kalan ailesi için gerçekten üzülüyoruz, bize inanın, inanmayın. Ama sanki eylemciler onu linç ederek öldürmüş, sokağa çıkan herkesin amacı polis öldürmekmiş gibi davranılması da haksızlık.
Medya
Olayları çoğunlukla ana akım medyadan takip ettiğinizi düşünüyorum. Eğer kafanızda "Pis çapulcu eylemciler" imajı varsa bunun en önemli nedeni bu. Çünkü haberler çarpıtılıyor, saklanıyor. Eylem ilk başladığı gün, uluslararası CNN kanalı bu toplanan binlerce kişinin haberini yaptı. Bu sırada CNN Türk, penguen belgeseli veriyordu. Yabancı basında ve meydanlarda birebir gördüğümüz pek çok şeyi Türk basınında (Halk TV gibi istisnalar dışında) göremiyoruz. Dün Rize'de ikinci bir Madımak Katliamı'nın eşiğinden dönüldü belki, ama bu olaylar esnasında Türk televizyonlarında eğlence programları ve diziler oynatılıyordu.
Sadece yerde oturan eylemcileri açıkça sadistik bir zevkle döven, eylemcilere suç atabilmek için dükkanların camlarını kıran polis memurlarını; yerlerdeki çöpleri toplayan, çıkan yangınları söndürmek için imece usûlü su taşıyan, yaralanan bir polis memuruna ilk yardım uygulayan, kedi-köpeklere gaz maskesi takan eylemcileri, Tunalı Hilmi eylemi öncesinde millet provokasyona gelsin diye yerlere taş taşıyan belediye işçilerini hiç Türk medyasında gördünüz mü? Occupy Gezi Pics ve Delilim Var benim bildiğim, bu tür resimlerin derlendiği sitelerden sadece ikisi. Başka bir eylemcinin yere düşen iPhone 5'ini sahibine vermek için çırpınan eylemci (istese cebine atabilecekken), camları indirilmiş bir dükkânın önünde bütün gece "gece yağmalanmasın" diye nöbet bekleyen eylemciler (ki dükkanla alakaları yok tabi ki, oranın sahibinin çocukları filan değil), kolkola girmiş türbanlı ve eşcinsel eylemciler benim güvendiğim insanlardan duyduklarım.
Devlet
Öncelikle şunu belirteyim: Ben devlet ve düzen karşıtı bir insan değilim kesinlikle. Ama bu, devlet kavramını ("neden ve kimin için var olmalı?") sorgulamayacağım anlamına gelmiyor.
İster evrime, ister Hz. Adem'e inanın, şuna inanmadığınıza eminim: "Allah, devlet binalarını ilk insanlarla birlikte yarattı. İlk insanlar devlet memuruydu; insanlara verilen görev, devleti sürdürmekti". Hayır. Başlangıçta küçük insan topluluklarıydık. Zamanla bu küçük topluluklar bir araya gelip daha büyük topluluklar oluşturdukça, hayatımızı ve toplumu sürdürecek, koruyacak görevleri dağıtmaya, organizasyona ihtiyaç duyduk. Devlet kavramı insanların ihtiyaçları sonucunda ortaya çıktı. Öyle değil mi?
Düzen ve organizasyon gereklidir. Birden fazla kişi kıytırık bir bilgisayar oyunu yaparken bile çalışmalarının bir düzen çerçevesinde ilerlemesine ihtiyaç duyar. Ama gözlemlediğim bir takım insanlar, devletin ideal amacının toplumun düzgün bir şekilde yoluna devam etmesi olduğunun farkında değiller. Bu eylemle ilgili "Ooooh, devlet sizin başınızı iyi eziyor! Eğer bir gün ben de devlete baş kaldırırsam benim de başımı ezsin, canım kurban!", "Devlet size ne hak veriyorsa onunla idare edeceksiniz, daha fazla hak istiyorsanız defolun gidin!" benzeri yazılar gördüm. Merak ediyorum; eğer mutlak monarşiyle yönetilseydik (ki izin vermezsek bu gerçekleşecek), "Eğer bir erkekle kadın evlenecekse, evlendikleri gece, o şehrin lordu kadınla birlikte olacak!", "Biz istersek sizin evinizi yıkıp sizi sokağa atabiliriz" tarzı kanunlar çıksaydı yine "Aaa, bunlar kanunmuş. Riayet etmek bizim zorunluluğumuz" mu denirdi?
Son olarak, Yargıçlar Sendikası'nın başbakana yazdığı açık mektubu LÜTFEN AMA LÜTFEN okuyun. Hadi ben bir oyun yapımcısıyım, yaptığım işi küçük görüp benim fikirlerimi önemsemeyebilirsiniz. Bizim karşı çıktığımız şeyin sadece iki ağacın kesilmesinden ibaret olmadığını göreceksiniz.
No comments:
Post a Comment