Thursday, April 16, 2009

"And now this is Kuğulu Park. You will see kuğus here."



Önce biraz müzik çalayım. Santana'dan Put Your Lights On gelsin. İsterseniz şarkının klibini YouTube'da da izleyebilirsiniz elbette, ama klibini şarkı kadar sevmediğimi söylemeliyim.



Avatarımdaki He Lives In You Arleon'unu neşeli bir Simba ile değiştirdim. Uzunca bir karakter analizi yapabilirdim bu iki farklı görünüş üzerine, ama yapmak istemiyorum. Fazla ciddi.

Hoş bir hafta geçiriyor olduğumu söyleyebilirim. Pazar günü sınıf arkadaşlarımla piknikteydim, pazartesi günü Burcu (ôlso novn es Çaklıt Kêt) ve Rasmus'la Kuğulu Park'a ve Anıtkabir'e gittik (pazartesi günü boş vakit bulmamı da rektörümüzün o gün Ergenekon davası için gözaltına alınmasına ve okulun, derslerin yapılamayacak hale gelecek kadar karışmasına borçluyum. Bu gözaltı hakkındaki düşüncelerimi kendime saklayayım.), dün de (Çarşamba) yine bir tesadüf sonucu bir kafede karşılaştığım birkaç Voltran arkadaşlarımla (tamam, arkadaşlarımın sürekli aynı kafeye gidiyor olması, orayı ev olarak benimsemeleri gerçeği yadsınamaz, ama onlarla çarşamba günü karşılaşmayı beklemiyordum) sinemaya, Knowing'e gittik. Bu ders döneminin geri kalanında epey boş saatim olacak.



Planlarım arasında kendime bir sanal kart almak var. Yarın (yani bu sabah) bir Garanti şubesine gidip hesap açtıracağım, ama kötü olan şu ki nasıl hesap açtırılacağını bilmiyorum. Bu konuda oldukça n00b'um. Ailemden yardım istemeye de çekiniyorum. Bakalım n'apıcam? Go Daddy'den host ve domain ve DeviantArt'a Premium Access almayı çok istiyorum. Önceden banka havalesi ile satın aldığım yurtiçi host ve domain hizmetinden memnun kalmamıştım. CoolBluegames.com'la beraber sahip olduğum admin@coolbluegames.com mail adresini zaten son aylarda mail yollamak için hiç kullanamıyordum, çünkü benimle aynı yerden domain-host-mail hizmeti alan gerizekalının teki elindeki hizmeti bir spammer yaratmak için kullandığı (başka bir deyişle, kendi websitesine ziyaretçi çekmek için elaleme spam mail yollayan mallardan birisi olduğu) için CoolBlue Games'in de mail hizmetini barındıran ana sunucunun IP'si Yahoo, Hotmail filan tarafından spammer olarak algılanıyordu. Eğer aynı sorunu GoDaddy'den alacağım yerde de yaşarsam flüt gibi ortada kalacağım ama. (acaba ben de mi spammer kursam? "Play games like cillop bedava!")



Yazılım projelerim Modus Ponens ve Ahmet's Basic Function Grapher üzerine yoğunlaştım. Fonksiyon çizdiricide korkunç bir hataya rastladım: x*x*x gibi birden fazla çarpım içeren ifadelerin sadece ilk çarpımını algılıyormuş. x^3=y^2 ile x*x*x=y*y grafiklerinin farklı çıkıyor olması ciddi bir hatanın varlığına işaret ediyordu, meğerse ifadeyi ifadede çarpı karakteri kalmayana kadar işleyecek döngüyü eklemeyi unutmuşum. İyi ki bu kadar gerzekçe bir hatayı programı yayınladıktan sonra fark etmemişim. Kullanıcıya hatalı veri sunan defolu yazılımlar geliştirmek fikri beni endişelendiriyor.







Bugün Voyager Golden Records'ın (dünyadışı varlıklara dünyamızı anlatan bir mesaj niteliğindeki kayıtlar) içindeki ses kayıtlarını dinledim. Greetings in 55 languages'ın 1:40-1:45 arasını dinleyin. Keşke uydunun içerisinde kutu açıldıktan sonra aktif hale gelecek bir kamera da yerleştirselerdi, uzaylıların o kısmı dinlerken ne yapacaklarını çok merak ediyorum ("Sabah derken?"). Keşke bir de Bıyıklı Kadın'ın çaldığı DIN DIN DINNN! da yer alsaydı.



Bugün Oyungezer'in DVD'sinde gördüğüm iki ücretsiz oyun, Don't Look Back ve Pathways ilgimi çekti. Minimalistik ve deneysel tasarımları ile eski bir Oyunlarda Anlam Arayışları yazımda anlattığım oyunlara benziyorlardı.

Terry Cavanagh'ın websitesinden edinebileceğiniz bu oyunlardan Pathways, geri dönüşü olmayan kararlarımızın hayatımızı nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Oyunun sevmediğim yönü, tercih ettiğimiz yolların bizi nasıl bir karara götürdüğünün önceden anlaşılmasının bazı yerlerde imkansız olması. Tamam, dümdüz ilerlemenin "Ben bir şeyi değiştirmek istemiyorum" veya "Buradan çıkmak istiyorum" demek olmadığını ilk başta anlayamamam benim suçum olabilir, ama o gittiğim yolun beni askerliği tercih etmeye götüreceğini anlamak imkansızdı. Yaptığımız şey genellikle bir karar vermek değil de, farklı bir yoldan gidip nasıl bir karara/sona ilerlediğimizi keşfetmek olmuş genellikle. Storyteller bu konuda çok daha üstündü.

Don't Look Back ise, oyunun ismi dışında hiçbir metne sahip olmadığı halde hikayesini başarılı bir şekilde anlatan eğlenceli bir platform oyunu. "Başarılı" sıfatı tartışılabilir, çünkü oyunda belli bir noktaya ilerleyene kadar amacımızı, başlangıçtaki mezarın oyunla ilgisini anlayamıyoruz (ben olsaydım karakterin amacı hakkında ipucu veren birkaç görsel hazırlardım).

Spoiler'ımsı bir yorum: Eğer Antik Yunan mitolojisine ilgi duyuyor ve/veya Sandman: Fabllar ve Düşler'i okuduysanız "Aaa!" diyeceksiniz.

Neyse, çok uzun yazmışım yine.

No comments: