Monday, April 16, 2018

İyileşmek

Son derece kişisel bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Yazının pek bir anafikri yok, sadece içimdekileri dökmek istedim. Genel olarak, yaklaşık son 10 yıl içinde yaşadığım zihinsel değişimden. 


Geçen gün Google'da kendimle ilgili bir şey arıyordum, ne olduğunu hatırlamıyorum. Arama sonuçlarından birisi "Aşırı Doz Yanılsama" isimli blogtaki bir gönderiydi. Beni çok uzun süredir tanıyan arkadaşlarım bu ismi hatırlamıştır: Benim yaklaşık 10 yıl önce kapattığım eski blogum. 2006-2008 yılları arasında kullanıyordum, sonra yeni bir başlangıç yapmak adına Kasım'ın Son Günü Dondurma Seven Adam'ı açtım.

Blog yazısının tamamını okumadım. Sadece gönderinin başlığını ve ilk cümleyi okudum. Eskiden yaşadığım ruhsal çöküntüyü bana hatırlatması için yeterli oldu. Geçmişte (okul hayatımda) yaşadıklarımdan nefret ediyordum, insanlardan nefret ediyordum, kendimden nefret ediyordum, sürekli öfke patlamaları yaşıyordum. Kendime olan duygularım bazen kibire, bazen de nefrete dönüşüyordu; evet, ikisi kardeş duygular.

Beni rahatlatan şey hayallerim ve birkaç arkadaşımdı. Asporia diye hayali bir yerin prensi olduğumu hayal ediyordum, onunla ilgili hikayeler yazıyordum. Melona isimli bembeyaz tenli, kızıl saçlı bir kadının varlığını hayal ediyordum.

Ve kendime zarar veriyordum.

Boktan bir ruh hali içindeydim. Geçen gün Google'da o blogumu görünce bunların hepsini hatırladım.

Ama güzel olan kısım ne, biliyor musunuz? O zamanki halimin bana şu an çok yabancı gelmesi, hatta karşıma çıkana kadar onu unutmuş olmam. Öfkeyle uyandığım kâbuslarımı saymazsak, okul hayatımda yaşadıklarımı hatırlayınca sanki onları benim şu an okuduğum bir romanın karakteri yaşamış gibi hissediyorum (o kâbuslarda olayın kahramanı yine benim, o ayrı). İnsanlardan eskisi kadar nefret etmiyorum (itiraf edeyim, aptal insanlardan hâlen nefret ediyorum, belki ileride bu düzelir). Kadınlarla çok daha sağlıklı bir şekilde iletişim kurabiliyorum. Kendimden genellikle nefret etmiyorum, kibirim de azaldı diyebilirim. Yani en azından bir oyun yapımı rockstar'ı olmadığımı, daha öğrenecek ve yapacak çok şeyim olduğunu sürekli hatırlıyorum.

Bununla aynı bir aydınlanmayı birkaç gün önce başka bir şekilde yaşadım. 4 yıl önce bir ayrılık sonrası benzeri bir depresyona girmiştim. Geçen gün bindiğim taksinin radyosunda çalan bir şarkıdaki söz bana 4 yıl öncesini hatırlattı. Ve fark ettim ki, aslında o zamanki melankolik halimden de gayet uzaklaşmışım. 

Sonrasında Aşırı Doz Yanılsama'yı internetten silmeye karar verdim. Hayır, tamamen silmedim, sadece ona olan erişimi sadece bana özel yaptım. Onda başta Aslı olmak üzere beni iyi hissettirmeye çalışan arkadaşlarımla olan konuşmalarım vardı, onların yok olmasını istemedim. Ama bir daha dönüp bakmak isteyeceğimi sanmıyorum, onun yerine yeni güzel şeyler hakkında konuşmak çok daha iyi.

Bu blogta yazmış mıydım, bilmiyorum, ama Asporia hayallerimden silineli uzun süre oldu. Çünkü ihtiyacım kalmadı. Bir kuluçka merkezindeki masasına gidip kendi oyununu yapan adam olarak yeterince mutluyum, hayalimde kendi ofis alanım ve şirketimi kurmak var. İnsan yaşlandıkça hayalleri de gerçekçileşiyor herhalde.

Pawn of the Dead'in dünyası, Asporia'nın bir yansıması. Kendimi hiç Beyaz Krallık'ın bir parçası gibi hissetmedim, hayal etmedim, sağlıklı olan da bu sanırım.

Bugün bir Facebook grubunda sordular, "Mutlu musunuz?" diye, mutlu olduğumu söyledim. Antidepresanların bunda katkısı var, ama mutlu olmayı şu ikisi olmadan yapamazdım:

* Negatif, beni kötü hissettiren insanları hayatımdan çıkarmak. Size değer veren ve saygı gösteren düzgün insanların çemberine girmek çok kıymetli.

Örneğin sürekli bir şeylerden şikayet eden bir arkadaşım vardı, mesela "İnsanlar neden Pink Floyd değil de Serdar Ortaç dinliyor?" diye ağlıyordu (tanrım, ne kadar büyük bir sorun!). Onu arkadaşlıktan çıkarınca çok rahatladım. (Evet, benzer şeyleri 2008'lerde ben de yapıyordum, bana da aynısının yapılmasına hak veriyorum)

Sinir bozucu tiplerin olduğu yerlerden uzaklaşmak da kafamı rahatlattı.

* Mutluluk, yürüdüğünüz bir yolun sonunda bulacağınız bir şey değil (mesela "Bir sonraki oyunum 100K satarsa"), yolun kendisi ("Şu an tam yapmayı istediğim oyunu yapıyorum"). Şu an yaptığım işi seviyorum, işe gidip gelmenin kendisini.

Öyle işte. Kısacası; insanın ne kadar yol kat ettiğini görmesi için geriye, başladığı yere ve yola bakması gerekiyormuş.