Friday, April 16, 2010

oyun programlamak için hangi programları kullandığını ve hangi versiyonlarını kullanıyorsun merak ettim!?

Adventure (ve 'büyük çaplı olanlar' diyebileceğim) projelerim için Adventure Game Studio'yu (ve AGS'nin kendi içindeki AGS Script dilini) kullanıyorum.

Programlama becerilerimi geliştirmek adına yaptığım daha ufak oyunları da Dev-C++'ta, genellikle Allegro kütüphanesi kullanarak yapmış olsam da son zamanlarda ActionScript 3.0 öğrenmeye çalıştığım için son çalışmalarım Adobe Flash CS4 Professional üzerinde.

Bulabildiğim son sürümleri kullanıyorum hepsi için. Kişisel projem Düşnehri oyunları için AGS 3.2 Beta'yı kullanıyorum, Evvel Zaman İçinde Nasrettin'i de AGS 3.1.2'yle yaptık (3.1.2, Beta olmadığı için daha güvenli bir versiyon).

Dev-C++'ım 4.9.9.2, Allegro da 4.2.2'ymiş, belki daha yeni versiyonları vardır ama bunlar işimi görüyor.

Sunday, April 11, 2010

11 Nisan 2010

Geçen gün rüyamda Tılsım'la savaştığımı gördüm, Arleon olarak. Gerçek bir savaş değil de Düş'teki turnuva gibi, müsabaka amaçlıydı. Ama bir turnuva savaşı da değildi sanırım; çünkü bu savaş, seyircilerin bulunduğu bir arenada değil de o an içinde sadece o dövüşen kişilerin bulunduğu o garip yerlerden birisinde gerçekleşiyordu (Hani Mortal Kombat filmlerinde filan olur ya).


Eiffel Kulesi'ne benzeyen demir bir yapı düşünün, bu yapı bir şehrin içinde değil de yeşil, koca bir arazinin içinde, ama kule kadar yüksek dağların arasında olsun. Bu kulenin üzerinde de bir oda var ve biz bu odada kılıçlarla savaşıyorduk. Odanın içinde içine su dolan bir odayı resmeden bir tablo (evet, odanın içinde bir oda resmi) vardı. Tılsım o resmi kılıcıyla kesince o resimden içeriye bizim savaştığımız odaya sular dolmaya başlıyordu. Dolan suların benim için dezavantaj teşkil ettiğini adım gibi biliyordum. Sonra ne olduğunu bilmiyorum, rüya bitmişti.

---


Pufff, "Bu aralar yeterli zamanım yok" diye Düşnehri'ne vakit ayıramıyorum, oyuna devam etmeyi çok istememe rağmen. Geçen gün Scratches'ın yapımcılarının üzerinde çalıştığı yeni korku oyununu görünce yastığımı kapıp ısırmak istedim, korkunç bir şey yapmayı ne kadar özlediğimi fark ettim. Şu an ne yapıyorum peki? Ders slaytı okumak için bilgisayarın başına geçeli iki saat oldu, bu zamanın belki onbeş dakikası asıl işimle meşgul geçti (çok çalıştığım ve ikinci kez aldığım elektrik devreleri sınavının kötü, ilk kez aldığım ve çok az çalışma fırsatımın olduğu başka zor bir dersin (Bilgisayar Organizasyonu, donanım temelleri) sınavının iyi geçmesi motivasyonumu mahvetti). Daha Lost in the Nightmare'ın bile düzgün bir websitesi yokken (webteki oyun databaseleri veya oyunumun incelemeleri olmasa insanları öyle bir oyunun var olduğuna inandıramazdım bile) bunca vakit kaybetmek beni kötü hissettiriyor. Son haftalarda acayip yorulduğum, belki dinlenmeye ihtiyacım olduğu için son bir-iki günde mallaşmış olmalıyım, ama mallaşmak için kötü bir dönem.

Thursday, April 1, 2010

..

Yeni blogumuz hayırlı olsun! Aslında logodaki kelebek, kelebek-aslan karışımı bir canlı mı olsa diye düşündüm. Böyle aslan kafalı bir kelebek, ama fazla zamanım yoktu.

(Esprinin kaynağı için bkz: Aspiria.org)

Yeni bir "Hay Maşallah", geçen cuma akşamı gözlüğümün orta yerinden kopması ve bütün haftasonu boyunca yapmam gereken işlerin olmasıydı. İki gün boyunca bantlı bir gözlük kullanmak zorunda kaldım.

Özellikle son bir-iki haftadır epey stresliyim. Ama baş edebiliyorum sanırım.

Mart ayının başında yazıp da yayınlamadığım bir günlük yazısı vardı. Düşündüm de, aslında buraya koyulacak kadar ilginçmiş.


Oldukça yoğun bir ders programım var, ikinci sınıfın ikinci döneminden alttan aldığım derslerin yanında üçüncü sınıfın ikinci döneminin tamamını alıyorum, umarım kaldırabilirim bu kadar yükü. Bir yandan da ATOM'daki Adventure Game Studio işlerimi yapıyor ve ActionScript 3.0 bilgilerimi geliştiriyorum. Öte yandan Reverie River: Crimm's Son da "Beni yap, beni yap!" diye bağırıyor, eğer oyunu kısa bir süre içerisinde yapmazsam aklıma gelen fikirin tam aynısını başka birisi yapacakmış da (ki çok acayip orijinal bir fikre de sahip değilim, The Path, Frankie Goes to Hollywood gibi sevdiğim oyunlardan bir şeyler var) ben ortada kalacakmışım gibi hissediyorum. Boş zamanlarımda kafamı dağıtmak için oynadığım Counter-Strike: Source ve Quake 3 serüvenlerim beni suçlu hissettiriyor, bana bir şey katmayan oyunlarla vakit geçirdiğim için (Oyunların insana bir şey katmasıyla burada kast ettiğim şey oyunun eğitsel niteliği değil de bana fikir verebilecek olması. Bağımsız ve/veya klasik oyunları ilham verici bulurum.) .