Monday, October 31, 2011

The Phantom of the Opera is here, inside your mind


Bu foto-postun konusu benim Cadılar Bayramı kutlaması için aldığım maske. Aslında bunu bir kostümlü parti için almıştım, ama partiye birlikte gitmeyi planladığım arkadaş grubum partiye gitmekten vazgeçince ben de evde oturup Arkham City oynamaya karar verdim. Maskem bari boşa gitmesin diye fotoğrafını çektim.

Opera'daki Hayalet'in maskesini ürkütücü olduğu kadar zarif bulurum.

Yandaki resimde maske yüzüme oturmamıştı, gördüğünüz gibi, ama bunun verdiği çarpıklık duygusu bana bu resmi sevdirdi.


 





Bir de konumuz ürkütücü şeylerden açılmışken, last, but not least olarak, geçen gün karşılaştığım BaşGimpa'nın broşürünü de yayınlamak istiyorum.

Wednesday, October 12, 2011

Crimm'in oğlundan haberler

 Kasım'ın Son Günü Dondurma Seven için sıradışı bir içerikle karşınızdayım: Üzerinde uğraştığım oyunlarla ilgili haberler! ZOMG!

 Özetleyeyim: Kişisel projem, Düşnehri isimli bir oyun serisi. Üzerinde uğraştığım iki adet Düşnehri oyunu var, "Self" ve "Crimm's Son". Bu ikisinde uzun bir süredir pek bir ilerleme kaydedememiştim, ama şimdi Crimm's Son'da ilerlemeye yeniden başladım.



"Crimm's Son ne lan?" 
Commodore 64 havasına sahip bir korku/macera oyunu. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili ormanın ortasındaki evlerinde ismi Crimm olan babasıyla birlikte yaşayan küçük bir çocuk bizim kahramanımız. Evin içinde mini-game'leri oynayacağımız bir oyun konsolu ("oyun içinde oyun"), evin bahçesinde de oyun parkımız var. Bize verilen hiçbir görev yok, evde bizi tehdit eden herhangi bir tehlike de. Ama ihlal etmememiz gereken bir kural var: "Sakın parmaklıkların ardına çıkma! Dışarısı tehlikelerle dolu bir yer."

Evet, aklıma bu fikri getirenin The Path olduğunu inkar edemem (The Path'te ninesinin evine sepet götüren Kırmızı Başlıklı Kız(lar)ı yönetiyorduk, önümüzdeki düz patikayı takip ettiğimiz sürece güvendeydik. Patikanın dışına çıkmak bizi Kurtlarımıza ulaştırıyordu). Ama benim hikayeyi işleyişimin ve katkılarımın Crimm's Son'ı basit bir arağın ötesine taşıyacağına inanıyorum.

Opeth'in Heritage albümü gibi bir şey olacak bu oyun... Eskiye modern zamanlardan gelen saygı ve özlem. Kimilerinin nefret ettiği, kimilerinin bağrına bastığı. Heritage'e bayıldım bu arada, belki onunla da ilgili bir post döşerim.

Tıkanıklık ve İlham
Bu son bir aydır ilhamla dolu bir şekilde dolaşıyorum etrafta. The Sims Social'da "inspired" haline geçtiğiniz zamandaki gibi, etrafım parıldayan partiküllerle çevrili adeta.

Crimm's Son'da önüm tıkalı durumdaydı. Oyunun görsellerini ben hazır materyalleri değiştirerek machinima tekniğiyle yapmak istiyordum (ki halen istiyorum). Mesela Lost in the Nightmare'ı yaparken Half-Life (ve modlarının) kaplamalarını, modelleri değiştirerek ve kendi Half-Life haritalarımı oluşturarak yeni bir dünya yaratmıştım, bir grafikere "Bana böyle böyle şeyler çiz hacı," demekten keyif almıyorum. 

Ama işi yürütemiyordum. Önce Half-Life 2 motorunu denedim, istediğim gibi görseller hazırlamada çok zorlandım (bir yıl önce hazırladığım evin haritasını formatta kaybetmem, hevesimi kaçırmada son damla oldu). 3D Studio Max ve Vue'yu da istediğim gibi kullanabilmeyi beceremedim. Bir grafikere ihtiyacım olacaktı, ama en son başarılı oyununu 6 yıl önce çıkarmış ve şimdiki fikirleri bulanık olan bir yapımcı olarak, yetenekli insanları nasıl ikna edebilirdim? Eğer bana verilen kaliteli çalışmalar benim aklımdaki konsepti yaratmaktan uzaksa kaç kere "Bunu değiştirir misin?" diyebilecektim? Evet, itiraf etmeliyim, bir programcı olarak olmasa da bir prodüktör olarak özgüvenim oldukça düşük, LitN'dan sonraki dandik çalışmalarımdan ötürü.




Sonra Aslıları ziyaret ettiğim bir gün bana oynamakta oldukları The Sims 3'ü gösterdiler. Oyunda bina, çevre yaratmanın ne kadar kolay olduğunu, etrafı ne kadar çeşitlendirebileceğimizi ve bir de nasıl istediğimiz insan modelini yaratabileceğimizi göstermeye başladılar. Gökhan Abi'nin evinin bir tane müzesi varmış, orada resimler asılı duruyormuş, bunu görünce aklıma Crimm's Son'daki hayal ettiğim ev geldi. Sonra kafamda bir şimşek çaktı.

Gerisini tahmin edebilirsiniz (bu sağdaki gerçekten oyunda kullanılacak bir görüntü değil, denemelerimden birisi).


İlk başta "Oyundaki bütün renkler mutlaka C64'ün 16 renklik paletine ait olacak!" gibi bir kararım vardı, ama bazı sahneler için bu kuralı ihlal edip yine düşük seviyeli, ama daha adaptif renk paletlerinden de yararlandım. Mesela bu üstteki ilk resim bence C64'ün havasını vermede yeterli, ikinci resimden güzel göründüğü de kesin.

FFFUUU!
"Bu son bir aydır ilhamla dolu bir şekilde dolaşıyorum etrafta," dedim. İlham perimin bir troll olduğundan şüpheleniyorum, çünkü tam da okulumun başladığı, diğer işlerimin de yoğunlaştığı bir dönemde uğramaya karar verdi bu yaramaz peri. Daha bitirmem gereken bir iPhone adventure motoru var. Bundan bir hafta sonra da Batman: Arkham City çıkacak, asıl o oyun çıktıktan sonra ne bok yiyeceğimi bilmiyorum, çünkü oyunu şimdiden oynama imkanına ulaşmış olan bir derginin söylediği şey bu yeni Batman oyununun bir şaheser olduğu (benim bir de Batman fanboy'u olduğumu söylemiş miydim?). FFFFUUUUUU!