Thursday, August 11, 2016

Demokrasinin ülkemizde bilinmeyen ilkeleri


İnsanların kendilerini yönetecek temsilcileri seçmeleri güzel bir şey elbette, demokrasiyi savunurum. Ama bir sorun var, demokrasiyi savunan insanlarımız demokrasinin ne olduğunu bütünüyle bilmiyor. Demokrasi kavramının ilkeleri vardır, bakalım bunlar neler.

I. Halkın liderleri seçmesi
Bunda sorun yok. Bu biliniyor.

II. Katılım: Vatandaşın demokrasideki rolü
Vatandaş sadece oy vermez; partilerin neler yaptığını takip eder, fikirlerini belirtir. Türkiye'de muhalif olup da fikirlerini belirten insanlar tanıyorum, ama maalesef azınlıktalar. Çünkü en basit şekilde ifade etmem gerekirse muhalifler KORKUTULUYORLAR. İnsanlar mesleklerini (ya da en iyi ihtimalle işlerinde yükselme şansını) kaybediyorlar veya komik "kanıtlarla" iftiraya uğramaktan korkuyorlar. Bu korku gerçek. Memur arkadaşlarım fikirlerini Facebook'ta tartışabilmeye başladığı zaman ikinci demokrasi maddesi sağlanacak.

III. Tüm vatandaşların haklarının korunması
Azınlıktaki bir insanın haklarının devlet tarafından ihlal edilmemesi gerekir. Mesela siz üniversite sınavı yapıyorsanız kendi adamınıza soruları vermemeniz gerekir. Sizden farklı bir ideolojiye sahipler diye askerleri birbirinden komik "kanıtlarla" hapse atamazsınız. Size oy veren insanların içki içmesini yasaklayamazsınız da mesela, insanın gayet inanç özgürlüğü vardır. Yok eğer "Biz eskiden mağdurduk, şimdi hak ihlal etme sırası bize geldi" veya "Ama din böyle emrediyor" diyorsanız, üzgünüm, ama savunduğunuz şeyin adı "demokrasi" değil.

IV. Kanunlar karşısında eşitlik
Eğer bir politikacı yolsuzluk yapıyorsa bunun muhakemesi onun ne kadar oy aldığıyla yapılmaz; adil, bağımsız mahkemede yapılır. Politikacı, devletin kaynaklarını kendisini zenginleştirmek için kullanamaz. Gerçi zaten yolsuzluk olduğuna inanmıyorsunuz, gemiciklerin de maaşla alındığına inanıyorsunuz, bu yüzden bu maddeyi tartışmayacağım.

Neticede 4 maddeden 3'ü (hadi yolsuzluk yok diyelim, 2 yapalım) eksik, umarım şu anki sistemin neden "demokrasi" olmadığını açıklayabilmişimdir.

Kaynak: What is Democracy

Sunday, August 7, 2016

"O sizi seviyorsa, siz de onu sevmelisiniz" düşüncesi

Normalde hep oyun yapımıyla alakalı blog yazısı yazarım, bu sefer bir değişiklik yapıp aşk ve ilişkilere değineceğim. 28 yaşında bir insan olarak geçmişte çok sayıda online mutsuz ilişkim oldu, onlardan bir takım tecrübeler edindim.

"Seni seven, sana değer veren bir insanı sen de sevmelisin" düşüncesi var. Bununla ilgili resimler falan hazırlanıyor. "Bir adam, sevdiği kadın için 120 saat uğraşıp duvara resim yapmış, sonra pis kadın, adamı reddetmiş" haberleri paylaşılıyor. Ben buna karşıyım. Neden mi?








Bir kadının/erkeğin sizi sevmesi ve değer vermesi elbette güzel bir şeydir. Ama bu, sizin de ona karşılık vermenizi, bir ilişkiye girmenizi zorunlu kılmaz. Size çekici gelmediği gibi bir de herhangi bir sebeple sizi turn off eden ("tahrik etme"nin tam zıttı, Türkçe karşılığını bulamadım) bir insanla ilişki kurmamalısınız. Bu sadece kendinize iyilik de değil. Eğer siz mutsuzsanız zaten karşınızdakini de mutlu edemezsiniz, ilişkinin kaderi bitmektir.

Tecrübelerim oldu. Bunlardan en dramatik olanı, kendisinden "H" diye bahsedeceğim Filipinli eski bir kız arkadaşım. Tanıdığım en salak insanlardan birisiydi (ama Filipinlileri genellemeyeceğim; gerçekten zeki olanlarla da tanıştım. Türkiye gibi; zeki insanlar da var, dinozorların varlığının evrimciler tarafından uydurulduğuna inananlar da). Eski bir sevgilimi aşağılamam belki çok etik değil, ama benim sizi tezime ikna edebilmem için gerekli.

Yahoo'nun chat odalarında tanıştık, yıl sanırım 2010'du (yani 22 yaşındaydım). Patates kalitesindeki kamerasından çıkan görüntülere göre çok güzel bir kızdı, çok beğendim, o da beni çok beğendi, kısa bir süre bana aşık olduğunu söyledi. İltifatlar etti. Ben de mutlu oldum, tipik bir Aslan olarak beğenilmek benim zayıf bir yönüm(dü eskiden, artık daha dirençliyim). Sevgili olduk.

Ama sorunlar vardı.

Kız "you are" yerine "u r" diyordu. Ve "you are" ile "your"u (yani aslında "ur" ile "u r"ı) birbirine karıştırıp duruyordu. Bense bir grammar nazi'yim. "Tamam, Amerikalılar da bu hatayı yapıyor," diyerek görmezden gelmeye çalıştım. Sonra kızın İngilizce soru sormayı bilmediği ortaya çıktı. Mesela "Are you hungry?" demesi gerekirken "u r hungry" diye bir cümle geliyordu, soru işareti yok, cümle yapısı soru değil, onun soru olduğunu sizin kendiniz anlamanız gerekiyor. Benim gençken kişisel çatışmalarım vardı, bunlardan birisi de "Lanet olsun, kibirli bir grammar nazi olmamalıyım, insanlar dili benim kadar iyi kullanamıyor diye küçümsememeliyim!" idi.

Bilgisayarında nasıl dosya silineceğini bilmiyordu, öğrenmeye de çalışmıyordu.

Bana bazen Türkiye'de saatin kaç olduğunu soruyordu, "22:00" diyordum, "AM or PM" diye soruyordu. PM olduğunu söyleyince yine saatin kaç PM olduğunu soruyordu, çünkü 22'den 12'yi çıkartamıyordu. Tamam, kız hemşirelik okuyordu, çok iyi matematik bilmesine gerek yok. Sonra ben benim kişisel websitemde çalışan bir PHP kodu yazdım. ahmetkeles.net/time.php diye bir sayfaya giriyordunuz, size Türkiye'de saatin şu an kaç olduğunu gösteriyordu. Bu sayede H ben offline'ken saatin burada kaç olduğunu bilecekti. Çok basit, değil mi? Bir sorun çıktı, H'ye bu siteye girip saati öğrenebileceğini anlatamadım. Bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi için, yaptığı bir işin ne olduğunu sevgilisine anlatamaması çok sinirlendirici.

En güzelini sona sakladım. Bir pazar günü bana "Kiliseye gittin mi?" diye sordu. Tabi ki "Hayır" dedim, sonra bana sordu, "Neden?" (tam dediği şey "y", soru işareti yok tabii). Hristiyan olmadığımı söyledim, yanıtı "y". İnsanı kilitleyen bir soru, bir insan neden Hristiyanlığa inanmaz? Şaşkınlığım geçtikten sonra Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğunu, ailemin Müslüman olduğunu, bu yüzden Hristiyan olmadığımı söyledim. "Neyse, seni böyle de severim" dedi (Allah razı olsun).

Bir hafta sonra, yine bir pazar günü ne oldu dersiniz? Yine benim kiliseye gidip gitmediğimi sordu! Aynı şeyi açıkladım, anlamış gibi yaptı. Bir hafta sonra aynı diyalog.

Başka bir sürü salaklık var, özel hayatımı çok deşmemek adına bu yazıda bahsetmeyeceğim. Ben yarı-sapyoseksüel olarak (karşımdaki kadından tahrik olabilmek için onun hem zeki olması, hem de salak olmaması lazım) H'yle beraberken sürekli turn off oluyordum. Ama "Bir kız sizi seviyorsa onun değerini bilin, çünkü o sizin sevgiliniz" temalı bir yazı görmüştüm, beni çok seven bir kızı terk etmek istemedim. Sonra eskiden üyesi olduğum bir siteden Türk bir kızdan mesaj geldi, benim sitede yazdıklarımı ve görünüşümü çok beğenmiş, benden hoşlanıyormuş. Türk kızı, H'yle sevgili olduğum için kibarca reddettim, o da "Ahh, tüm iyi erkekler kapılmış" dedi.

Ertesi gün ne oldu, tahmin edin. H, "Ben seni mutlu edemiyorum" diye ağlayıp beni terk etti.

Buna benzer birkaç online ilişkim daha oldu. Mesela Amerikalı, 200 kilo bir kadını sırf bana çok aşık diye kabul ettim, o ilişki kısa sürdü, çünkü başka kadınları arzuluyordum. Kadın salak veya kötü niyetli değildi, ama fiziksel olarak bana çekici gelmiyordu.

Şu an geçmişe baktığımda bu "Beni seveni ben de sevmeliyim" düşüncesiyle girdiğim tüm ilişkilerden dolayı pişmanlık, hatta kendime karşı suçluluk duyuyorum. Belki de ben H'den daha geri zekâlıyım, çünkü o kadar salak bir kıza "sevgilim" dedim. Belki de o bana mesaj atan Türk kızla çok mutlu olacaktım, bilmiyorum. Ama şundan eminim: Yalnız kalmak, yanınıza yakıştıramadığınız bir insanla ilişki kurup kendinizi mutlu olmaya zorlamaktan daha iyi. Keşke o ilişkilere harcadığım zamanı Self'e ayırsaymışım ya da Quake oynasaymışım.

Bir insanın sizi sevmesi, değer vermesi ne zaman değerlidir, biliyor musunuz? O insan sizi turn off etmiyorsa, sizin sevgilide aradığınız kriterlere sahipse. Beni online ilişki kurmaktan vazgeçiren şey, 2 yıl önce Türk bir kızla yaşadığım ilişkiydi. Aradığım her kriter onda vardı, mental olarak H'yle onu karşılaştırmak, kendisini Pokemon zannedip pencereden atlayan çocuğun zekâsıyla Atatürk'ünkini karşılaştırmak gibi bir şey. Ayrıldık, ama bu kız beni arkadaşı olarak seviyor, "Kızım" dediği kedisinin babası ("boşanmış babası" diyeyim) olarak görüyor ve bu benim için çok değerli. Çünkü yanında olmaktan dolayı mutluluk ve gurur duyuyorum. Bana "sni çk sviyoum" yazan bir kız beni okyanuslar kadar sevsin, 2016'daki değer yargılarıma göre bunun değeri yok.

Kibirli miyim? Evet. Ama eğer siz de salaklık karşısında cinsel isteğinizi kaybediyorsanız, sizin de kendinizi mutsuz olacağınız bir ilişkiye zorlamamanız gerek. Bu diğer her kriter için geçerli. Kendinizi ve sizi mutlu/mutsuz eden şeyleri tanıyın. Sevilmek, sizi borçlu kılmaz.

Bencil miyim? Belki. Ama kendim mutsuz olduğum bir ilişkide karşımdakini de mutlu edemiyorum. Bu sizin için de geçerli.

İki yıldır yalnızım. Ama geçmişe bakınca, yalnızlığın o kadar kötü bir şey olmadığını görüyorum.

Benim aşık olduğum bir kadın da beni gayet göbeğim var, gözlüklüyüm ve doğru dürüst para kazanamıyorum diye kabul etmeyebilir. Üzülürüm tabii, ama bu o kadını bir orospu yapmaz. Aynı şey bir erkeğin 200 kiloluk bir kadını çekici bulmamasında da geçerli olmalı.

Friday, February 26, 2016

"Kadın gibi yaşamaktansa, erkek gibi ölmeyi tercih ederiz."

"Kadın gibi yaşamaktansa, erkek gibi ölmeyi tercih ederiz."

Bu zihniyeti hepimiz biliyoruz. Kendisinden farklı takım tutan insanları kadın olmakla aşağılamaya çalışan zihniyet. Kadın olmanın çok aşağılık, eril pozisyonunda bulunmanın da çok yüce olduğunu zanneden lanet bir zihniyet.

Geçen gün bir maç fotoğrafı gördüm. Taraftarlar, bir şişme kadına rakip takımın formasını giydirmiş ve kadını ateşe vermişler. Eminim "Size tecavüz edeceğiz!" anlamına gelen küfürleri de savurmuşlardır şişme kadını ateşe verirken. Kanser resmen.
En çok merak ettiğim şey, şişme kadını ateşe veren adamların evli olup olmadıkları. Evlilerse, eve hanımlarına döndüklerinde aralarında nasıl bir diyalog geçtiği.

- Merhaba kocacığım, maç nasıl geçti?
- İyiydi. Bir tane şişme kadına X forması giydirip ateşe verdik. Çünkü senin bir kadın olmak, cinsel ilişkide pasif konumda olmak çok aşağılık bir şeydir. Kurbanı ateşe vermek de çok yüce, tıpkı Özgecan'ın katilleri gibi.
- Çok iyi! Senin için yemek yaptım. Yemeğin bitince beni aşağılık konuma sok.

Bu futbol taraftarları eğer bekarlarsa, kız bulamamışlarsa o kadar şaşırmıyorum. Benim tüm kız arkadaşlarım ben onlara (genel olarak kadınlara) değer verdiğim için benle birliktelerdi, onlar gibi kadınlar kendilerini aşağılatmak istemediklerinde de eminim bu futbol taraftarları kadınları suçluyorlardır. Ama evli olmalarına, kendilerini yanan şişme kadın pozisyonuna sokan kadınları bulmalarına şaşırıyorum. Erkekler kadar kadınların da genelinin bilinçlenmesi lazım ki abazan denyolar sap kalsın, sap kalınca da kendilerini sorgulasınlar.

(29 Ekim 2015'te yazdığım bir yazı)

Wednesday, January 27, 2016

Türk toplumunda iftiranın kolaylığı

Toplumumuzun pek çok eksiği, kötü yanı var. Bunlardan birisi de iftira atmanın ne kadar kolay olduğu. İnsanların ne kadar eğitimli olduğu fark etmiyor, eğer iftiranız yeteri kadar ilginçse insanlar bu iftiraya sarılıyor, gerçeği söylemek imkansızlaşıyor.

Bunun örneği olarak Starbucks'ın kahvelerinde fil dışkısı kullandığı haberi var, bugün yeniden karşıma çıktı. Kirpice isimli bir mizah sayfası böyle bir uydurma haber yapıyor, copy+paste'ci haber siteleri bunu gerçek zannedip haberini yapıyor ve işin kayışı kopuyor. Kirpice'deki haberin altında "Bu bir mizah sitesidir, haber gerçek değildir" ibaresi yer almasına rağmen insanlar orijinal habere inanmaya devam ediyor. Sonra gerçeği söyleyince ben suçlu oluyorum.

Komik olan, insanların yalan şeylere inanması için onlara yalan söylemenize bile gerek kalmıyor bazen. Ben ODTÜ dolmuşunda şoförün gelmesini beklerken bir teyze gelip "Bu Armada'dan geçer mi?" diye sordu, birisi "Bu ODTÜ dolmuşu" diye yanıt verdi. Gerçekte bu dolmuş Armada'dan da geçiyor. Ben düzelttim, "Bu dolmuş Armada'dan geçiyor" diye. Teyze birkaç saniye düşündü, sonra gitti. Bana inanmadı. Kendisine yalan bile söylenmedi, "Bu ODTÜ dolmuşu dendi", sanki ODTÜ dolmuşu olunca Armada'dan geçemiyor, ama yok!

Toplum niye böyle? Eğitimli insanlar bile bir iftiraya hemen inanıp doğruyu söyleyene karşı tavır alınca adamın teki de çıkar "Bunlar camide içki içti der", ortada kanıt falan olmadan. İnsanları istese o camide orgy yapılıp kedi kesildiğine de ikna eder, az bile yapmış.