Friday, June 11, 2010

Bir şeyler...

Uzun bir süredir buraya doğru düzgün bir şeyler yazamadım. Okul, işler, gelmesini beklediğim mailler, vesaire canımı çok sıkıyor, hayatım çamura saplanmış halde. Keşke kendi hayatımı da okulda grup halinde yaptığımız dönem ödevlerini yönettiğim  kadar iyi yönetebilseydim...

Kısa olan birisi için 'lead programmer' gibi bir konumdaydım, zor olan Bilgisayar Organizasyonu dersi için devre tasarımının, şema çiziminin, Verilog kodlamasının yaklaşık %80'ini tek başıma yapmak zorunda kaldım, dört kişi tarafından yapılacak ödevin. Aslında "iyi yönettim" yanlış ifade, berbat yönetip projeyi iyi yaptım. İyi yönetseydim ekipteki diğer kişilerin kendilerine düşen işi yapabilmesini sağlamaya ve sonra kendime düşeni yapmaya odaklanırdım, işin tamamıyla kendim uğraşmak yerine. Özellikle benim gibi dikkati dağınık birisinin aşırı yorgunken basit ama kritik hatalar yapması kaçınılmaz. Ama neyse, başarılı olduk bir şekilde...


---

Son haftalarda beni en çok mutlu eden şeylerden birisi Oyungezer'in Haziran sayısında Faruk'un yaptığı Evvel Zaman İçinde Nasrettin incelemesi ve yüksek bir not almamız oldu (sayfa 46-47'de). Hayatım boyunca en çok istediğim şeylerden birisi bir şekilde emeğimin geçtiği bir oyunun incelemesini okumaktı, geçen ay dergideki fotoğrafımı gördüğümde bile (Mayıs 2010, sahife 21'deki gezgini bulun) bir yayına çıkmanın heyecanını bu kadar yaşamamıştım (zaten fotoğrafa kötü çıkmışım).

Oyunun ne zaman piyasaya sürüleceğini bilmiyorum maalesef.

---

"Reverie River, Reverie River" deyip duruyorum ama arpa boyu kadar ilerledim. Derslerle meşgul olmamın etkisi vardı, ama derslerim mükemmel durumda değil ki... Sanırım başka oyun tasarımcılarından yardım almamın vakti geldi de geçiyor, ama önce ciddiye alınabileceğim bir noktaya ulaşmam lazım.

OGZ'de bu ay Yazar Kilitlenmesi'yle (Writer's Block) ilgili bir dosya konusu var, terimin yaratıcısı olan psikanalist Edmund Bergler'ın yazar kilitlenmesini bebeklik dönemlerinde annelerin yeteri kadar süt vermemesine bağladığından bahsediyor. Bergler, bu teorisinden yola çıkarak 40'tan fazla yazarın tamamını iyileştirmeyi başarmış. Merak ettim, acaba ağızlarına süt mü dayamış? O kadar süt içiyorum, niye bir şey olmuyor?!


---
Geçenlerde bir websitesine rastladım, Acts of Gord diye. Önce "Ehehe, bakın, ben" diye gösterecektim de, sonra sitenin içeriği o kadar hoşuma gitti ki oradan burada bahsetmeye karar verdim (gerçi içeriği hoşuma gitmese de bahsedecektim ama neyse).

Bir oyun dükkanı işleten Gord isimli bir insan komik anılarını anlatıyor. Adam iyi ki Türkiye'de yaşamıyormuş (veya iyi ki Barnz oyun dükkanı işletmiyor).



Hangimiz Boya Küpü değiliz ki?

METUCON 2010, Bonestone Reckoning adlı LARP ve paintballdan fotoğraflar. Aslında LARP ve paintball maceralarımı anlatan bir yazı yazıyordum, sonra okuduğum şeyden ben sıkıldım. Hayır, oyunda çok eğlendim, ama maceramı yeteri kadar iyi anlatabilmem için yazıyı çok uzun tutmam gerekecek.

Paintball maceramın anafikri: Gözlük, paintball maskesine sığmıyormuş (sığdırabilen insanlar varmış elbette, ama benimkini sığdıramadım).

Bir de keşke üstüm başım boya olmuş halimin de resmini çekseydim ve bu post'u da bir ay önce filan yayınlayabilseydim, başlıktaki espri daha kolay fark edilirdi. 








Alttakiler de son bir-iki ayda çektiğim doğaçlama fotoğraflar. Son ikisi HDR.









No comments: