Sunday, January 11, 2015

Crimm's Son'dan haberler, Ölen hayalgücü, Latte ve siyaset



Oyunlarımı takip edenler için güzel bir haberim var. Kasım ayında Crimm's Son adlı oyunum üzerinde yeniden çalışmaya başladım. Oyunun 3D renderlarını eskiden The Sims 3 grafikleriyle yapıyordum, şimdi Unity'ye geçtim. Başka bir oyunun görsellerinden faydalanarak oyun yapmak hem ameleceydi, hem de çok sağlıklı bir izlenim bırakmıyordu.

Crimm's Son'ın introsunu yayınladım, buradan indirip izleyebilirsiniz. Introda henüz Türkçe dil desteği yok, ama tüm oyunlarımda olduğu gibi bittiği zaman bunda da Türkçe dil desteği olacak.

Kötü haber; şu an aktif olarak Crimm's Son üzerinde çalışmıyorum. Oyuna başladığımdan beri 2-3 tane dışarıdan iş aldım, önce onları bitireceğim. Eğer bu almak üzere olduğum üçüncü iş kesinleşirse 3-4 ayımı o işe harcamam gerekecek, ama Aslan Game Studio'nun kasasına biraz para girmiş olacak. Zaten başka gelirim de yok, zira henüz kendi yayınladığım oyunlardan elle tutulur miktarda para kazanabilmeyi başarabilmiş değilim. Oyun yapmayı başarmakla o oyundan para kazanabilmeyi başarmak çok farklı becerilermiş.

-----
Ölen hayalgücü
Son birkaç aydır hayalgücümün öldüğünü hissediyorum. Film, dizi izlemekte zorlanıyorum, kendimi hayal dünyasına kaptıramıyorum. Kendi zihnimde yankılanan, içinde bulunduğum gerçeklikle ilgili düşünceler o kadar gürültülü ki, hiçbir şeye kaptıramıyorum. Yaşadığım kötü olaylar, pişmanlıklarım, bir daha asla tatmin olmayacak arzularım, yetersizliklerim... Haftasonları normal insanlar dışarı çıkar, evde film milm izler, kitap okur, oyun oynar, bir şeyler yapar, ben yapamıyorum. Yatakta yatıyorum, iç dünyama dalıyorum, iç dünyamdakiler bazen beni rahatlatıyor, bazen de öfke nöbetlerimi tetikliyor.

İç dünyamın derinliklerinde dalmak en çok yaptığım şey. Kötü olan bir şey var, hayal gücüm de zarar gördü. Eskiden Arleonlu, Asporialı hikayeler yazardım, aklıma yeni oyun fikirleri gelirdi. Artık gelmiyor. Pişmanlıklarım, tatminsizliğim, geleceğe dair endişelerim, gerçek hayata dair her şey benim zihnimi tıkıyor. DeviantArt'ta sürekli fotomanipülasyon yayınlayan, sürekli hikaye yazan Ahmet'i özlüyorum. Hayaller beni sakinleştirirdi. Hayal kurabilmeyi özledim.

-----
Latte ve siyaset
Geçen haftalarda Wikipedia'dan sevdiğim kahve türleriyle ilgili makaleler okuyordum. Latteyle ilgili makalede şöyle bir içerikle karşılaştım; Batı'da siyasi tartışmalarda "latte içiciler" diye bir hakaret varmış. Şehirde yaşayan, köy hayatından uzak elitist insanlara söyleniyormuş. Bu latte içiciler hakareti çok komiğime gitti, ben de benden zıt görüşe sahip insanlar için içimden "Kahrolası latte içiciler" demeye başladım. Ama çok alakasız insanlara (çünkü normalde ben de o latte içiciler klasına giriyorum biraz). Mesela "Çocuk yaşta gelin almak kahrolası latte içicilere caizmiş!"

Kendi kendime birkaç gün eğlendim. Sonra Paris'teki korkunç katliam gerçekleşti. Bu saldırıdan daha korkunç olanı, mâlum kesim tarafından verilen "Oh olsun" tepkisiydi. Bu insanlara latte içici diye geyik-hakaret etmenin hiçbir komik tarafı yoktu.

Bu katliam cidden kan dondurucu. Haberi ilk okuduğumdan beri bu saldırının Penguen ve Uykusuz'a yapıldığını gözümün önüne getiriyorum, o takip edip sevdiğim insanların ofislerinde öldürüldüğünü düşündükçe kafayı yiyorum.

Üzücü olan başka bir konu, biz bunu tartışırken dünyanın uzak köşelerinde çeşitli katliamların halen devam ediyor olması. Nijerya'da 2000 kişinin öldürülüp köylerinin tamamen haritadan silinmesi gibi. Bu gibi katliamlar fazla gözümüzün önünde olmuyor. Benim düşüncem; biz güvenli şehirlerde yaşayan insanlar olarak, savaş içerisindeki coğrafyalarda hayatını sürdürmeye çalışan insanların bu durumunu normal kabul ediyoruz. O 2000 insanın öldürülmesi sanki onların kaderiymiş gibi, çünkü onlar tehlikeli topraklarda yaşıyorlar nasıl olsa. Terör eyleminin Paris'te veya New York'ta gerçekleşmesi insanları şok ediyor, çünkü bunlar "güvenli olması gereken şehirler". Yabancı bir forumdaki arkadaşlarımla bunu tartıştığımda medyayı suçluyorlar. Bence ise suçlu sadece medya değil, ama toplumun kendi bakış açısı.

No comments: