Uzun süredir hikaye yazmıyordum. Bu sefer bir bilimkurgu hikayesi ile karşınızdayım, amatör bir yazar olarak.
-----
Ben hayatım boyunca bir internet bağımlısıydım. Ya da şöyle mi demeliyim, "Bir bedenim varken internet bağımlısıydım, şimdi de"?
Sonsuz ömür diye bir şey yoktur. Sosyal medya platformları için de bu geçerli. Gençken müptelası olduğum bu platformlar teker teker kapandı. Sonsuz ömür diye bir şey yok, evet, ama yok olanın devamının gelmesi de daimi. "C0nsc" işte bu sosyal ağların devamı.
Sonsuz ömür bizlerin fani bedenleri için de yok. Ama teknoloji bizi inanılmaz noktalara taşıyabiliyor. Şu bulunduğumuz yıl için bu teknoloji size sıradan geliyor ama bilinci ölümlü insan bedeninden ayırıp internete bağlamak imkanı ilk ortaya çıktığı zaman aklımızı yitirmiştik. İnsanların beyinlerinin bedenlerinden çıkarılıp, işlevlerinin devamını sağlayacak küvezlerde saklanması, ve en önemlisi, internete bağlanması fikri çılgıncaydı. Ve C0nsc bunu gerçekleştirdi. Bedenleri iflas etmeye yaklaşan millennial'lar ve Z nesli olarak çoğumuz bu teknolojiye tüm -kısıtlı- maddi birikimimizi yatırdık. Geri kalan da ölümün belirsizliğini beklemeyi tercih etti, şu an onları bu kararından dolayı eleştiremiyorum.
Bildiğiniz gibi C0nsc, beyinleri ağa bağlanmış bilinçlerden oluşmuyor sadece. Bilinçleri halen bedenlerine bağlı insanlar da telefonlarından ve tabletlerinden sisteme dahil olabiliyor, tıpkı eski zamanların sosyal ağları gibi. C0nsc'ta çeşitli gruplar var, "yüklenmişler" ve "bedenliler" olarak C0nsc sistemine girişi izin verilen herkes birbirleriyle bu gruplarda fikir alışverişinde bulunabiliyor.
Bedenim varken bir sanatçıydım. Tablette çizimler yapardım. Halen bir sanatçıyım. Bilincim sisteme yüklendikten sonra ellere, tabletlere ihtiyacım kalmadı. Bilincimin yarattığı her şey piksellere dökülüyordu. Bunun verdiği özgürlüğü düşünsenize! Biz yüklenmişlerin yarattığı eserlere herkes bayılıyordu. Bilinçlere huzur aşılayan çalışmalarım olurdu.
Her şey kulağa ütopik geliyor, değil mi? Ama her ütopyanın kaderi bir distopyaya dönüşmektir.
Zamanla bedenliler ile yüklenmişler olarak kutuplaşmaya başladık. Kelimenin gerçek anlamıyla farklı dünyalarda yaşıyorduk. Gruplardaki konuşmaların büyük bir çoğunluğu bu iki kutup arasındaki kavgalara dönmüştü.
Gerçek dünyada algıladığım şeyleri C0nsc'ta algılamam mümkündü. Buzlu bir kahvenin tadını, taze çimen kokusunu, vesaire... Ama bunların gerçek olmadığını biliyordum, asla gerçeğin yerini tutamıyorlardı.
C0nsc içerisinde akıl sağlığımı yitirmem uzun sürmedi. Belki küvezdeki beynimin içindeki kimya tamamen bozulmuştu, bilmiyorum. Bildiğim, bunun tedavisini alamadığım. Bilincimin ürettiği sanatsal eserlere yansıdı bu. Artık çalışmalarım huzur vermiyordu, kimyası altüst olmuş beynimin huzursuzluğunu ve öfkesini yansıtan vahşet tabloları çıkıyordu bilincimden. Bunu da beğenenler vardı elbette, benim gibi başka huzursuz ruhlar.
Bir gün bir tartışma grubunda bir bedenliyle münakaşaya girdim. Konu 2034 yılında dijital platformlarda çıkan bir süperkahraman filmindeki cinsiyetçilikti. Öfke kontrolünü koruyamadım ve karşımdaki bedenliye ağza alınmayacak küfürler ettim. Tartışmada ben haklıydım. Ama ettiğim küfürler benim C0nsc'tan süresiz olarak atılmama neden oldu. Bilincim kapatılmadı ama başka bilinçlerle iletişime geçme imkanım elimden alındı. Zifiri karanlıkta yalnız kalmak mı daha kötü; yoksa okuduklarımla, gördüklerimle hiçbir şekilde etkileşime geçemeden salt bir izleyici olmak mı, bilmiyorum.
Şu an sadece yok oluşu bekliyorum. Ve devam etmemeyi.
No comments:
Post a Comment