Saturday, December 20, 2008

Merry Crisis and a Happy New Fear

Arkadaşım Creator'ın Oyungezer Forumları'ndaki günlüğü HDD'ye yazdığı yazıyı alıntılamak istiyorum:


Belki çok uzun zaman önce yazılması gereken birşeye değinelim şimdi. Yunanistan yanıyor belki farketmişsinizdir. Ayın 6sında 15 yaşında bir yunan vuruldu. Polis dur demiş, durmamış. Poliste vurmuş. Kurşun sekti diyorlar ama sen ateş etmişsin sonuçta. Kendini adam yerine koyan her milletin yapacağı gibi Yunanistan'da tepki grupları oluştu. Birkaç gün önce inesistente kendi konusuna yunan direniş blogu koymuştu. Açıkçası oradan ve haberlerden takip etmekten öte birşey yapamadığım bir konu bu. Fakat içinde yaşadığım ülkeye bakarak çok rahat karşılaştırma yapabiliyorum. Ve vardığım sonuçlar hakikaten iğrenç.

"We won’t forget the night of December 6th that easily. Not because the assassination of Alexis was incomprehensible. State violence, as much as it might try to construct itself into more productive formations of sovereignty, will endlessly return to dear and archetypal forms of violence. It will always retain within its structure a state disobeying the modernist command for discipline, surveillance and control of the body - opting, rather, for the extermination of the disobedient body and chosing to pay the political cost coming with this decision."


Bizde bir zaman önce cumhuriyet mitingleri toplanmıştı hatırlarsanız. Olay chp'ye oy verelim falandan ziyade akp'ye tepki koymaktı, uyarmaktı. Diğer partilerdende yoğun katılım almıştı hatta. O gösterilerde olay çıkmadı. Olay çıkmadı. Fakat olayın muhattabı yönetim, tepkileri bölücü diye nitelendirmekten, biz toplasak daha fazla adam çıkarırız diye pişkinliğe vurup "birşey" yarıştırmaktan başka reaksiyon göstermedi. Ben bu ülkeye seçilen adamların hangi piskolojiyle seçildiğini şahsen anlamıyorum. Senin seçilmiş birisi olarak görevin meydanlarda toplanan yüzbinlere, milyonlara bok atmak, laf dalaşına girmek falan mı? Böyle bir pozisyon mu var hükümette? Mahalle kocakarısı usulü horozlanma bakanlığı falan mı varda onun gerekliliklerini yerine getiriyorsun? Hayır senin ülkenin vatandaşlarının belirli bir kesimi onlar ve sen onlarıda dinlemek onlarada hizmet etmek zorundasın. Senin iş tanımın budur. Beceremiyorsan, uzlaşma yerine horozlanma senin uzmanlık alanınsa gidip kendi köşende seni dinleyecekler arasında yapacaksın o işi. Yönetim bu değil yani. Diyeceğim ama burası Türkiye işte. Karşılaştırma yapması o yüzden acı. Fransız hükümeti göçmenlere karşı usulsüz bir söz kullandığı zaman birkaç hafta her yer savaş alanına dönüyor. O hükümet çıkan olaylardan tamamiyle sorumlu oluyor haliyle. Sen vatandaşını küçümsersen o vatandaşta senin otoriteni küçümser. Kendisine saygısı olan yerlerde insanlar devletim, büyüğüm saçmalığına yatmaz. O devletin kendi gibi insanlardan oluştuğunu, kendi oylarıyla seçildiğini farkındadır çünkü. Eski Mısır kralları gibi seçilenin kendini tanrı yerine koyma modası bizde bitemedi nedense.



"When the cop shouts “hey, you”, the subject to which this command is directed and which turns its body in the direction of authority (in the direction of the call of the cop) is innocent by default since it responds to the voice reproaching it as a product of authority. The moment when the subject disobeys this call and defies it, no matter how low-key this moment of disobedience might be (even if it didn’t throw a molotov to the cop car but a water bottle) is a moment when authority loses its meaning and becomes something else: a breach that must be repaired. When the manly honour of the fascist-cop is insulted he may even kill in order to protect (as he himself will claim) his kids and his family. Moral order and male sovereignty - or else the most typical form of symbolic and material violence - made possible the assassination of Alexis; they proped the murder, produced its “truth” and made it a reality."

En sevdiğim örnek olarak 1 Mayıslara gelelim. Çok tatil var diye resmi tatil ilan edilmeyip kurban bayramlarının birer hafta tatil edilmesi gibi samimiyetsiz olayları geçelim. Değinmek istediğim olay polisler. Her sene kendini geliştiriyorlar hakkını vermek lazım. Hastanelerin acil bölümlerine gaz bombası atmak eminim bütün dünya için yeni bir seviye olmuştur. Hatırlayan var mı bilmiyorum. Parti binalarınada bombalar atıldı. İnsanlar camları kırarak hayatta kaldı. Kapı önlerindekiler dayak yedi. Bütün İstanbul anayolları polislerce kapatıldı, hayat kitlendi. Bu siteden bazı kızlar yürüyüşteyken polisken hakaret yediklerini söylediler. Yani düşünüyorumda polis halkına karşı geldiği yeni seviyeyi başka bir yerde kullanabiliyor mu? Teröristlerin düzenlediği gösteriler için 1 Mayıs tarzı "orantılı güç" kullanıldığı, şehrin bütün yollarının kapatıldığı, parti merkezlerinin baskınlar bombalar yediği, şehir dışından takviyeler getirildiği veya en basidinden terörist gösteriye katılanların sözlü taciz gördüğü oldu mu? Hayır olmadı, olamazda. Çünkü tehlikeli olan şey teröristler değil. Adamın gerçekten umrunda mı acaba, bombalar patlamış, insanlar ölmüş. Hayır. Ama söz konusu işçilerin bir araya gelmesi, birlik olarak birşeylere tepki göstermesi olduğu zaman, işte o tehlikeli. Dışarıda patlayan bombalar yöneticileri işinden edemez, teftişe sokamaz. Ama tepki koyma bilinci gelişirse işte o zaman paçalar tutuşur. Sorgulanırlar. Geçen sene bahsedilen orantılı güç kavramı bu işte. Adam gördüğü "tehdit miktarına orantılı güç" kullanarak kendini savunmaya çalışıyor. Söylediği sözün dalga geçilecek tarafı yok aslında.

Bu ülkede sendikalıyı çalıştırmıyorlar bile, halimiz belli. Düşünsenize herkes birlik olup birşeylere ortak tepki koyacak bilinç geliştirse? Takım tutuyor gibi oy atmaktansa, fanatikçe savunmaktansa, adam olup eleştirmeyi, atılan kazıkları unutmamayı ve tepki verebilmeyi öğrense? O zaman gündemdeki partilerden hangisi kalacak? Adamlar tabi ki orantılı güç kullanacak, eski köye yeni adet gelirse kabak muhtarın başına patlar.

Başka bir açıdan düşünelim. Ben dahil bütün ülke adamların "polise kimlik sorun" demesiyle dalga geçtik. O adamın dediği tabi ki bu ülke için saçma birşey. AMA asıl saçmalık ne biliyor musunuz? Kimlik sorma önerisinin bu ülke için saçma kaçması saçma birşey. Böyle bir bilinçle yetişmek, yetiştirmek ve yetiştirilmek asıl ayıp olan... Hatırlayan var mı polisler kameraman peşindeyken bir lokantaya girip lokantada yemek yiyen bir çiftle tartışmıştı. Adam polislere sitem edince poliste tokat atıp gitmişti. Hani o yüzsüzlüğü kaç kişi hatırlıyor merak ediyorum. Polis kılığında birkaç kişi kalabalık bir mekama girip bir kadını saçından sürükledi, arabalarına götürüp tecavüz etti. Polis kıyafetinin ve boyun eğme kültürü ayıbının daha acı bir örneği var mı? Şu an o kadını hatırlayan, hatırlatan, haber yapan, savunan var mı? Peki nezarethanede işkence ile ölen adam ne zaman öldü hatırlayan var mı? Medya, kişiler, kurumlar hesap soruyor mu? Ne zaman bu kadar odun olduk yahu biz, bilemiyorum. Yunanların hali belli, Fransızların ki de, bizim ne farkımız var, biz daha mı aşağıyız onlardan? Eylem yapmak terörizmse polisin işkence yapması, masum adam öldürmesi nedir? Gösterilere tepki koyup bunlara koymamak nedir?



"Along with this, at the tragic limit of a death that gives meaning to lives shaped by its shade, revolt became a reality: this incomprehensible, unpredictable convulsion of social rhythms, of the broken time/space, of the structures structured no more, of the border between what is and what is to come."

Polisin, hükümetin tutumuna tepki koymak gereğinden önce bu tutumları savunanların piskolojisinide çözmek gerekiyor. İşkenceyle nezarethanede öldürülen insanlara karşı bir tepki koyamayacak kadar işi olan beyefendiler işçi bayramında işçi partisinin, hastanenin acil bölümlerinin bombalanmasını haklı görmekten çekinmezler. Teröristler onlar, hakettiler denir. Bütün şehrin kilitlenmesini, eylemlerin yapılamamasını, sokaktan geçen vatandaşların dayak yemesini doğal karşılarlar. Sırf gösteri düzenlenmesini terörizm olarak görenleri bile vardır. Yönetimdeki insanları kendimizin seçtiğini ve tepki gösterebilmenin en doğal hakkımız olduğunu farkedemedikçe bu ülkede birşeylerin iyiye gitmesi çok çok zor.

"...Nothing exists without the meaning assigned to it. Resistance strategies can turn into strategies of authority: Chaos will recreate a hierarchy in social relationships unless we fight with ourselves while fighting the world, some selves that we formed as part of this world: we have grown within the moral and political limits this world sets, within the moral-political ties in which the self comes into being… It will recreate itself into a hierarchy, should we not bring off male macho behaviour that goes berzerk and gets carried away by emotion, should we adopt positions that densify in positions of authority." bu yazı girls in revolt grubunun dağıttığı bildirinin bir kısmı. ines verdiği blogtan (http://www.occupiedlondon.org/blog/) tamamına bakabilirsiniz.


Bütün yazı boyunca ülkemin haline üzülüp Yunanistan teması kullanıyorum. Bizim belki hiçbir zaman beceremeyeceğimiz şeyleri beceriyor insanlar. Hükümetleri korkuyor ve haklılarda. İnsanlar hükümetlerinin yaptıklarının ve hükümet güçlerinin işledikleri cinayete sessiz kalmıyorlar. Hükümet ya bizdeki gibi bastırmak için şiddete başvuracak ya da boyun eğecek. Her iki durumda da halk yönetiminde uzun vakitleri kalmışa benzemiyor. Bundan sonra sadece yolun aşağısı var. Hadi birini daha öldürsen neler olacak... Durumu çözmeleri lazım, durumu bilinçli ve tepki koymayı becerebilen gruplarla birlikte çözebilmeleri lazım. İşler zor ve korkmakta haklılar.


1 comment:

Ahmet Kamil Keleş said...

Ve benim yorumum:

Halkın polise kimlik soramayacak kadar sindirilmesi ve duvarların tüm çığlıklarımızı emip bizi sessizleştirmesi, ahlaksızlıkların, yolsuzlukların ve koltukların suistimalinin neredeyse meşru bir hale gelmesi o kadar içime oturuyor ki... Penguen'in veya Uykusuz'un kapaklarında sanatçı tepkisini neredeyse her hafta görebiliyoruz, ama sanatçı tepkileri bu ülkede bir şey değiştirebiliyor mu, hayır! Kendimi çaresiz hissediyorum, her hafta okuduğum, yapanların yüzünü kızartmayan ama benimkini kızartan, "Biz nasıl olsa güç sahibiyiz"çilerin suçlarını gördükçe tepki vermek istiyorum, ama benim verebileceğim en ağır tepki bile sadece basit bir "sanatçı tepkisi" olarak kalacak ve bir şeyi değiştiremeyecek.

Yaşadığım şehrin alevler içinde kalmasının da çözüm olacağına inanmıyorum, ama çözümün ne olduğunu da bilmiyorum.