Friday, February 6, 2009

#00101010

Blogun tasarımında renk değişikliği uygulamaya karar verdim. Beyaz arkaplan yerine siyaha geri döndürdüm. Bunun nedeni ise mutsuz olmam değil, tam tersine bu aralar mutlu sayılırım (bir de hasta olmasam ve kendimi yalnız hissetmesem sanırım mükemmel hissedebilirdim), blogumda görsel öğelerin önemli bir yer tutması ve beyaz arkaplanın da görsel öğeler ile pek uyumlu olmadığını düşünmem. Eminim sadece bana öyle gelmiyordur: eğer bir resim, siyah arkaplan üzerindeyse daha "güzel" görünüyor. Beyaz arkaplan üzerinde aynı resmin ayrıntılarını fark etmek güçleşiyor, sanki kontrast ve parlaklık değerleriyle oynanmış gibi, oysaki ikisi de aynı resimdir (ve monitörün de "Ufff şimdi arkaplanı beyaz yapmak için çok fazla lamba yakmak zorunda kaldım, resim için daha az lamba yakayım da elektrik gidebilsin" diye düşündüğünü sanmıyorum). Bu fenomene getirebileceğim bilimsel açıklama, beyaz arkaplan için yakılan piksel lambalarının gözümüzü fazla yorması ve bu yüzden de göz pigmentlerinin ortadaki resime odaklanmasının zorlaşması. Siyah arkaplan kullanımında ise monitör lambalarının az bir kısmı yakıldığı için resme odaklanmak daha kolay. Sizce de böyle değil mi?



Kendimi o kadar çok Arleon/Simba gibi hissediyorum ki bazen Ahmet'in zaaflarına sahip ve Ahmet olmak beni küçük hissettiriyor. Forumlarda komik veya çocukca bir şey yazdıktan sonra avatarıma baktığımda yazıyla ne kadar alakasız olduğunu fark ediyorum. Avatarına Atatürk'ün resmini koyup da "Emeğe saygı aqa", "pls ltf tşk aqa slm" benzeri şeyler yazmak gibi bir şey (özellikle de Atatürk'ün karatahtada Türkçeye yeni kazandırılan Latin harflerini öğrettiği bir fotoğrafı). Bu ikisinin arasını bulabilmek için Simba'nın gülümseyen bir resmini avatar yapmam gerekecek. (bir de konuyla alakalı olarak şunu hatırladım da: Nick'i ve avatarı Che Guevara olan bir üyenin, forumdaki tek postunda Fetullahçıları "İtfaiyeciler insanları nasıl yangından kurtarıyorsa onlar da sizi cehennemden kurtarıyor" şeklinde savunduğunu görmüştüm).

Geçen haftasonu Global Game Jam'deydim: 48 saat içinde ekip arkadaşlarınızla beraber oyun yaptığınız bir yarışma. Ekibim 48 saat içinde oyunu bitirebildiği için bir sertifika kazandım, Ankara'ya gelen Oyungezer yazarlarıyla sohbet edebilme ve laptop'ımdaki oyunlarımı gösterebilme fırsatı buldum, çalışma ortamı tecrübesi edindim; bunlar güzel yanlarıydı. Ama GGJ'nin benim için genel olarak kötü geçtiğini söylemeliyim. İlk gece orada kalamadığım için oyunun kodsal yapısının tasarımına ("kodsal yapı tasarımı", şimdi uydurduğum bir isim tamlaması) uzak kaldım, programcı olarak bana çok az bir iş yükü düştü. O düşen iş de oyunun ana menüsünü kodlamaktı, ama zaten ekipteki birisi bir ana menü hazırlamış. Benim yaptığım ana menü için fazladan görsel öğe gerektiği, öbür kodcu da standart GUI'leri kullandığı için benim kodladığım tek şey de oyuna dahil olmadı. Heads Will Roll'a olan tek katkım, ana menüdeki Scenario butonuyla okuyacağınız hikayenin birkaç cümlesi oldu. Ortaya çıkan oyunu da sevdiğimi ve dereceye girmemesine şaşırdığımı da söyleyemeyeceğim, şuna inanıyorum, eğer benim o ayrılmak zorunda kaldığım ilk gece aklıma gelen, birtakım lineer cebir formüllerine dayanan tasarım uygulansaydı daha akıcı bir oyun daha az çabayla ortaya çıkartılabilirdi. Grafikerimizden, oyunun grafiklerini kendi kodlayacağım ayrı bir oyunda kullanmak için izin aldım. Hastalıktan ve diğer projelerden başımı kaldırabildiğim zamanlarda kendi Heads Will Roll'ümü Allegro kütüphanesi kullanarak kodluyorum da, güzel gidiyor (ama itiraf etmeliyim, lineer cebirin matris çarpımları esasına dayanan döndürme işlemini kodlamak zor oldu). (bir de neden hep en güzel ışıklandırmaya sahip olan yerler tuvalet/banyolardır? Bunu çözebilmiş değilim)



Bu da çektiğim fotoğraflardan en sevdiklerimden birisi. Profesyonel kameram olmadığı için büyüteçle çektim.

Bu aralar Psychonauts'a sardım. Oyun yapımıyla ilgili yabancı forumlarda çok sık ismini okuduğum bir oyundu Psychonauts, bana hep aşırı kompleks bir oyun gibi gelirdi. Bir sürü yeni şeyi takip etmeniz gereken bir RPG/RTS veya kazık bulmacalara sahip bir adventure'mış gibi. Kendini kaptırması oldukça basit bir oyunmuş. "Neden önceden oynamamışım?" dedirtti. Eğer sadece The Nightmare Before Christmas benzeri animasyon filmlerini seviyorsanız bile animasyonlarını izlemek için yükleyebileceğiniz bir oyun; videoları sinemada izlenecek kadar kaliteli. Bitirdiğim zaman hakkında daha ayrıntılı bir yazı yazarım belki.

Neyse, çok uzun bir yazı olmasın. Şimdilik nokta koyayım. Yazının başlığı anlamsız bir şey değil, aksine, "anlamlı" yetersiz bir kelime olarak kalır.

2 comments:

Anonymous said...

daha "güzel" görünüyor görünmesine ama yazıları okumak da bir o kadar zor oluyor, gözleri yoruyor. beyazı tercih ederim.

Ahmet Kamil Keleş said...

Hmm doğru. Arkaplan rengini hemen değiştirmek istemiyorum, yazıların rengini beyaz yerine gri veya cyana dönüştürmeyi deneyeceğim, belki siyah-beyaz zıtlığı gözü yoruyordu.