Tuesday, November 24, 2009

Düş konuğu Arleon

Rose-çançinçon ile beraber yaptığımız roleplay. Arleon'un Düş'te verilecek şölene gelişi.
---------

Gün boyu pencereden Morrigan'ın öğrencileri ile J.'in adamlarının sohbet etmelerini izleyen Kelebek'in yüzünde bir gülümseme vardı. Çok geçmeden Morrigan'ın öğrencileri, öğretmenlerinin delici bakışlarını üzerlerinde hissedince kaçıştılar ve günlük çalışmalarına döndüler. J.'in adamları ise kenti keşfe çıkmışlardı. J.,sessizce Morrigan'ın öğrencilerine ders verişini izliyor, arada bir etrafında pervane olan genç kızlarla bakışıyordu.

Gözcü kulelerinden birisi uzunca haber borusunu çaldığında gün batmak üzereydi ve hava kızıldı. Kelebek pelerinine sarınarak avluya indi. Etrafa baktığında kimseyi görmemişti; liderlerden biri miydi gelen? Yoksa başka bir konuk muydu? Askerlerin dikkatle baktığı yöne, Kuzey'e yüzünü dönen Kelebek, gökyüzünde kaleye doğru ilerleyen aracı gördü. Aracın en dikkat çekici detayı üzerinde taşıdığı bayraktı: Bu gelen araç Asporia'ya aitti.

Havada süzülerek ilerleyen araç kaleye yaklaştıkça batan güneşin aydınlattığı ayrıntıları da belirginleşiyordu. Arabayı çeken kanatlı iki beyaz unicorn kendilerini Asporia'nın ve Düş'ün soğuğundan koruyacak kalın, yumuşak bir zırh içerisindeydi. Dört tekerlekli metal araç uzun ve inceydi, iki unicornun kolaylıkla taşıyabileceği kadar ince ama içerisindekileri dışarıdan gelebilecek muhtemel saldırılara karşı koruyabilecek kadar da sağlam. Aracın önündeki ambleme bakılırsa bu, Asporia'nın yöneticisi Arleon Mavitaş'ı Düş'e getiren araçtı.

Kelebek hemen kaledekilere haber salarak yemek salonunun ısıtılmasını, masaların hazırlanmasını istedi. Avluda hemen arabanın inebilmesi için genişçe bir yer açıldı. Morrigan sakince derse devam ederken, J. Kelebek'in yanında bitti.

Yerçekimi ve kütlenin hareketiyle ilgili doğa yasalarını hava üzerinde çiğneyen unicornlar ve metal araba, avludaki askerlerin kendileri için açtığı alana doğru yaklaşırken ivmesini kaybetmeye başlayıp alana kibarca kondu. Havadayken süzülerek ilerleyen unicornlar yere temas ettikleri anda hızlarını kontrollü bir şekilde düşürmek için yerde yavaşça koşmaya başlarken aracın yumuşak kaplı tekerleri de kalenin zemininde nazikçe yol alıyordu. En sonunda kanatlı atlar ve araba durdu.

Uzun aracın içerisinden tepeden tırnağa kadar zırhlı iki şövalye indi. Zırhlarının düşman silahından çok soğuğa karşı üretildiği zırh içindeki askerlerin yumuşak hareketlerinden bile belli oluyordu. İki koruması hizaya geçtikten sonra dalgalı bronz saçlı, açık tenli, yeni sakal traşı olmuş Arleon arabadan yavaşça indi. Yine kendisini soğuktan koruyacak mavi-yeşil zırhını ve koyu mor pelerini Düş'e varış merasimi için tercih ettiği giysilerdi. "Düş düşündüğüm kadar güzel bir ülkeymiş."


----

Kelebek hafifçe dizlerini kırarak eğildi ve selam verdi. "Hoşgeldiniz, Lord Arleon." Sonra tekrar doğrulup adama gülümsedi. "Sonsuz kışta olduğumuz için her yer karla kaplı; düş tarihinde bir ilk bu. Eminim kendinizi evinizde hissedeceksiniz."
"Evet, bu yeni iklimi gerçekten sevdim!" diyerek gülümsedi Arleon. "Aa, unutmadan... Hediyemi takdim etmek için umarım iyi bir zamandır." Korumalardan birisi arabanın içine girip üzerine ökçeotu bağlı alımlı bir şişeyi getirdi.

"Beyaz şarap. Yıllandıkça lezzeti artan türden, kutlamalar için özel olarak imal edilmiş. Bu şarap imal edileli kısa bir süre oldu, bu yüzden bu şarabı bir sonraki şöleni düşünerek hediye ediyorum. Umarım bir sonraki kutlama için uzun bir süre geçmez." Gülümsedi. Kelebek yavaşça şişeyi korumanın elinden aldı ve bir süre inceledi. "Bir sonraki şölen ne zaman olur bilemem, ama düşündüğümüzden tatlı olacağı kesin!" dedi gülerek. Kadın bir eliyle şişeyi göğsüne bastırmış tutarken, diğer elini adamın koluna koydu ve kalenin içine doğru kıvrılan yolu yürümeye başladı. "Yolunuz uzundu, sizin için masa donattırdım. Ayrıca muhtemelen gelen konuklarla tanışmak isteyeceksinizdir," durdu "En azından biri sizinle gerçekten tanışmak için can atıyor."
"Ah, merak ettim." Korumalarıyla beraber kaleye doğru Kelebek'i takip ederken karnı guruldadı.


---


Yüksek tavanlı koridorlardan geçip yemek salonuna ulaştılar. Onlar içeri adım attığında müzik başladı ve servis yapılmaya başlandı. Kandillerle aydınlatılmış, kadife ağırlıklı bir salondu burası. Morrigan ve öğrencileri bir tarafta, J. ve adamları öteki tarafta oturuyordu. Ortada ise 3 sandalye ayrılmıştı; Camy, Kelebek ve Arleon için. Kelebek adamı masaya buyur etti ve kendi sandalyesine ilişti.

Arleon masasına yavaşça otururken masadaki diğer lider ve konuklara teker teker başını eğerek selam verdi, yüzünde arkadaşça bir gülümsemeyle. Morrigan Arleon'un selamına hafifçe başını sallayarak karşılık verdi, J. ise misafirperver bir tavırla maşrapasını ona kaldırıp kocaman bir yudum aldı birasından. Camy ve Kelebek adamın iki yanına oturdular.

Bir süre herkes sessiz kaldı. Herkes açtı ve yemeğe odaklanmıştı midelerdeki gurultular geçene kadar. Daha sonra Camy merakla adama baktı. "Asporiaaaa. . ." dedi her bir heceyi yavaşça, tadına bakar gibi telaffuz ederek. "Orada da kış mı?"


"Kısa bir cevap vermek gerekirse, evet. Kış mevsimine adanan iklimsel koşullar Asporia'nın bir parçası gibi, yılın tamamı öyle olmasa bile 'Asporia bir kış ülkesidir' dedirtecek kadar. Ayrıntılı bir şekilde açıklamak gerekirse, Asporia'da da mevsimler vardır: Kış, ilkbahar, yaz, sonbahar ve sonra kış. Kış mevsimi çoğu kültürde karanlıkla, olumsuzlukla özdeşleştirilmiş olsa da Asporia'yı bunaltan, hayatı zorlaştıran şey yaz mevsimi. Ilık Güneş'in yakıcı bir ateşe dönmesi dramatik bir şekilde hızlıdır; buzul adaları eriyip kaybolur, bazen de ormanlar yanar. Karanlık olan yaz mevsimi, aydınlık olan ise Ay'ın aydınlattığı kışlardır. Kışlar herzaman aydınlık ve çekici değil. En mutlu zamanlar Ay'ın aydınlık yüzünün kutuplara, karlı ormanlara güldüğü vakitlerdir. Baharları da unutmamak gerek, sisli ve serin ormanların büründüğü renkleri görmenizi, yağmuru koklamanızı isterdim."


"Belki bir gün de biz size konuk oluruz?" diye yanıtladı Kelebek. "Bu topraklar daha sonbaharı tatmadı. Tarihçiler Sonsuz Karanlık dönemini yaz ile kış arasındaki sonbahar olarak tanımlasa da, ben pek hak vermiyorum onlara."

"Eh, tarihçiler her zaman haklı olmayabilir. Tarih kafa karıştırıcı olaylarla, durumlarla, mekanlarla dolu. Özellikle de Asporia ile 'tarih' kavramının ilişkisine baktığımızda bunu görüyoruz.

Asporia'nın geçmişini araştırmaya niyet eden tarihçilerin kafayı yemesine neden olan şey Asporia'nın zaman boyutundaki konumları arasındaki mantıksal tutarsızlık. Asporia tarihini başlangıcından sonuna kadar anlatarak zihninizi bulandırmak istemediğim için örnek olarak şu iki ardışık zaman konumunu vereyim: İlk konumda Asporia, üzerinde soylu bir halkın ve bu halkın içine dahil olduğu bir krallığın hüküm sürüp, kendisini ele geçirmek için başka bir boyuttan gelen karanlık güçlerle savaştığı ormanlarla dolu bir kıta, dev bir savaş alanıydı ve ben bu krallıktaki bir şövalyeydim. İkinci zaman bölgesinde ise Asporia üzerinde sadece hükümdarın, hükümdarın eşinin ve arkadaşlarının ve boyut tanrılarının dolaştığı, barış içinde ve ileri bir çağa ait bir prensliğe dönmüştü. Ve ben krallığın hizmetinde çalışan bir şövalye değil, iki boyut tanrısının oğlu ve ülkenin yöneticisiydim artık. Bu iki farklı dünya aynı yer ve ardışık zaman dilimleri içerisinde. İşte bu yüzden Asporia tarihini okumak istiyorsanız -özellikle de zaman ve mekan algınızı yöneten- mantığınızı kapıda bırakmanız gerekecek."


"Bu tıpkı bizim Ağaç'ımızın Aest on Géa'daki diğer dallarında farklı ülkeleri beslemesi gibi bir şey." dedi CamaeL. "Biz tek değiliz, hiç olmadık."
Kelebek güldü. "Gökten düştük. Olgunlaşan bir meyve gibi." "Kimse bizim ilginç hikayelere sahip olmadığımızı söyleyemez", Arleon gülerek birasını yudumladı.

"Ah evet, Asporia'dan gelen tüccarlarla ettiğimiz muhabbetler ilginç oluyor gerçekten de." diye lafa atladı J. Uzanıp adamın omzuna vurdu hafifçe yumruğuyla. "J.Roger. Papağan olan." göz kırptı. Arleon da J'ye gülümsedi, akşamın ilerleyen saatlerinde ondan alacağı bilgilerin kendisini ne kadar şaşırtacağından habersizce.

No comments: