Friday, September 23, 2011

Hide

Uzun süredir yapmadığım işlerden birisi, ilgimi çeken bağımsız oyunlar hakkında konuşmak bu sayfalarda. Beni yeniden klavyenin başına getiren, Andrew Shouldice tarafından yapılmış Hide isimli ücretsiz korku oyunu oldu.


Nedendir bilmiyorum, düşük çözünürlüklü oyun grafiklerinin beni cezbeden bir yanı var. Bahsettiğim şey normalde 1280*960'ta filan oynanabilen bir oyunun çözünürlüğünü 640*480'e çekmek filan değil, gerçekten de düşük çözünürlük için tasarlanmış görseller beni mest eden. Önünüzdeki nesnenin ne olduğunu size anlatmak için size detay sunamayan, tüm işi minimalistik bir şekilde kotaran oyunlar bana daha çekici geliyor. Eğer şu Crimm's Son'a devam etmeye vakit bulabilirsem, onun grafikleri işte bu tarzda. Uff neyse, Hide'a dönelim.
 
Oyunda iki adet amacınız var. Bunlardan birincisi sizin (yani siz okuyucunun) ve yönettiğiniz karakterin ortak amacı: Hayatta kalmak. Sizi kovalayanlar her neyse onlardan saklanmak ve belki de onlardan kurtulmak. İkinci amaçsa sizin (yani sen işte, okuyucu) oyunda ilk ölüşünüzden sonra edineceğiniz amaç. Buna sonra değineceğim.

Oyuna başladığınızda kendinizi karlarla kaplı bir ormanda, nefes nefese buluyorsunuz. Uzaktan bir yerden siren sesleri duyuluyor, etrafınızı incelediğinizde gecenin içinde parlayan bir ışık kaynağının size yaklaştığını görüyorsunuz. Eh, oyunun ismi "Hide", herhalde o spot ışıklarına doğru koşmak iyi bir fikir olmasa gerek?

Nerede olduğunuz, sizi neyin kovaladığı, niçin kovaladığı ve daha da önemlisi kim olduğunuz size oyun boyunca açıkça söylenmiyor. Bu sizin, hikayeyle ilgili cimrice verilmiş ipuçlarını nasıl yorumladığınıza bağlı (oyunu bana bu kadar çok sevdiren şeylerden biri de bu bulanıklık).

Hafif bir spoiler vereyim, oyunda keşfedilecek 5 adet mekân var (mesela içine girilemeyen bir kilise). Oyunda her yakalandığınız zaman "Keşfedilecek 5 adet yerden bilmemkaç tanesini buldunuz" yazısını görüyorsunuz, oyun kapanmadan önce. Her bir mekânın yanında birer tabela üzerinde yazılar bulunuyor. İşte önceki paragraflarda bahsettiğim ikinci amaç da bu, oyun dünyasındaki 5 adet mekânı keşfetmek.

İtiraf etmem gerekirse ben bile en fazla üç tane tabela bulabilecek kadar sık oynadım oyunu, yürüme hızımızın bu kadar düşük olması ve düşmanlarımızın sayısının her keşfimizle birlikte artması oyunun yeniden oynanabilirliğini düşürüyor, ben de sonunda dayanamayıp 5 tane mekanı da keşfettikten sonra ne olduğunu internetten öğrendim. Neyse, daha fazla spoiler vermeyeyim...

Oyunun download linkleri: Mac | PC


Bu arada oyunun girişinde size söylenmiyor, ama oyunda mouse'la etrafınıza bakıyorsunuz. Sırf bu belirtilmediği ve ben de denemediğim için oyunu ilk oynadığımda "Hmm, kafası sürekli yukarıya doğru dönük bir karakteriz ve böyle kaçıyoruz. İlginçmiş, ama çok sıkıcı..." demiştim. Ayrıca space tuşuyla da eğilebiliyorsunuz, ama bu da çok bariz bir şekilde ifade edilmediği için keşfedemeyebilirsiniz.

Bir de eğer gözünüz bozuksa, oyunu gözlüksüz de oynamayı deneyebilirsiniz. Çok tatlı oldu bende.

Tuesday, September 20, 2011

LemeLeme




 iPhone'umda bulunan favori uygulamam LemeLeme isimli fotoğraf düzenleme ve paylaşma uygulaması. Bir nevî Instagram alternatifi, ama nedense Instagram'ı pek sevemedim.

Bu uygulamayı ne amaçla kullanıyorum peki? Benim "dramatik etki" olarak isimlendirdiğim imge işleme fonksiyonu için. Cihazınızdaki fotoğraflara, Lomo fotoğraf makineleriyle özdeşleşmiş olan sevimli bir çarpıklık kazandırıyor.



LemeLeme'ye gıcık olduğum nokta şu: Bazı filtrelerle elde ettiğim sonuçlar, benim SLR'ımla ve Photoshop'la elde ettiklerimden daha güzel. Telefonla çektiğim resimleri koca makineyle çektiklerimden daha güzel gösteriyor, başka bir deyişle. Grrr! (Bu da aslında benim fotoğraf ve post-production konusunda önümde daha ilerleyecek çok yol olduğunu göstermiyor da ne?)

Ve bir de işlenen resimlerin illa ki kare şeklinde işlenecek olması da bana "Keşke bu kadar başarılı Photoshop actionlarım olsa da telefonla filan uğraşmasam!" dedirtti.


Ve eskilerden, LemeLeme'nin dokunuşuyla.