Sunday, March 1, 2009

Cilt bakımı, şarkı, projeler, algıda tuhaflık, Psyhonauts

1 hafta boyunca yazmak istediklerimi tek yazıda biriktirip öyle yayınlamaya karar verdim.



Birkaç gün önce çektiğim bu iki fotoğrafımı inceliyorum da, sanırım bir dermatoloğa görünme vaktim yaklaşmış. Bunun dışında, bu fotoğrafım en sevdiklerim arasına girdi.

Love is old, love is new; Love is all, love is yours

Birkaç ay önce CoolBlue Game Studios sitesi dahilinde ufak bir radyo yayını yapmıştım. Yayını daha ilginç bir hale getirmek adına, sevdiğim bazı şarkılara eşlik etmeyi denemiştim. Ama batırmıştım, heyecandan sözleri unutmuş, detone olmuştum. Keşke o güzel şarkıların içlerine bu şekilde etmeseydim. Bunu telafi edebilmek için (tabii asıl nedeni telafi etmek değil, sadece yapmayı istediğim bir şey olduğu için) sevdiğim başka şarkılara eşlik ettiğim -ve gerçekten dinlenecek kalitede- kayıtları yayınlamak konusunda cesurca davranmak istiyorum. Because'un AtU'deki korosuna hep kendi sesimin de dahil olmasını dilerdim; şarkının ilk kısmı üzerinde biraz daha çalışmam gerekecek ama ikinci kısmı sanırım daha güzel söyleyemezdim (abartmıyorum, 80-90 kere deneme yapmam gerekti, ikinci "blue"yû söylerken sesim ya çok az çıkıyordu ya da istediğim gibi çıkmıyordu, ve Goldwave'den yardım aldığımı da söylemeliyim). Lady Fantasy'yi de daha güzel çalabildiğim bir zaman org kaydımı yayınlamayı düşünüyorum. Projelerimden ve derslerimden (ve bir de IRC'den/chat'ten, hihihi) kalan zamanlarda başka kayıtlarım üzerinde çalışıp yayınlamaya devam ederim.

Oyunlar nasıl gidiyor?



Korku oyunumu açmayalı uzun bir süre oldu. Konsol ekranı RPG'me, Microsoft XNA Studio'yu öğrenme çalışmalarıma devam ediyorum, ama kendimi eskisi kadar hırslı hissettiğimi söyleyemem. Sanırım ortaya ilginç bir şey çıkarmaya karşı duyduğum arzu, olması gerektiği seviyeye geldi: Çalışmalarımı bıraktıracak kadar az veya keyif almadığım halde kendimi çalışmaya zorlattıracak kadar çok değil. Ama bugün aklıma gelen ilginç bir oyun fikrinin beni heyecanlandırdığını ve uygulamaya geçirmeyi başarabildiğimi görmenin beni sevindirdiğini de eklemeliyim.


Ders esnasında defter sayfalarının kenarlarına çizdiklerim kadar güzel şeyleri hiçbir zaman bilinçli bir şekilde çizim yaparken çizemeyeceğim. "Jagler kok", Umut Sarıkaya'nın eski bir karikatürüne göndermeydi. Düşünce balonunun içeriğini de bu çizimi gören bir arkadaşımın yorumu doğrultusunda doldurdum (karakterim için "İyi bir gün geçirmiş olsun. Çok gezmiş, çok tozmuş olsun" demişti). Anlamlı ya da komik değil, sadece ilginç.

Ya monitörüm çok kötü, ya da fotoğraf makinemin ekranı çok iyi, bundan emin değilim, ama şu bir gerçek ki çektiğim resimleri bilgisayara aktardığımda resimler monitörümde karanlık görünüyor. Monitörümün parlaklık ve kontrast ayarları en yüksekte olduğu halde fotoğraflarımın parlaklık ve kontrast değerlerini güzel görünmeleri için değiştirmek zorunda kalıyorum. Yukarıdaki fotoğrafı değişiklik yapmadan koydum, sizce bu hali güzel mi?



Algıda tuhaflık

Neden olduğuna dair mantıklı bir açıklama getiremediğim bir durumu paylaşmak istiyorum.

Okulumdaki bir kafenin bazı yemekleri pilavla beraber servis ediliyor. Kullanılan bir baharattan ötürü olmalı, bu pilav renkli bir pilav.

Tuhaf olan şey, benim gözlerimin bu pilavın rengini parlak bir yeşil olarak algılaması. Arkadaşlarım pilavın sapsarı olduğunu söylüyor, renk konusunda onlarla epey tartıştım, sonra dayanamadım ve pilavın fotoğrafını çektim. Gördüğüm beni şaşırttı, çünkü çektiğim fotoğrafa göre pilav gerçekten de sarıydı. Benim algıladığım renk ile pek ilgisi yoktu.

Renk körü olup da bunu bu zamana kadar fark etmemiş olma ihtimali aklıma geldi, ama eğer bu algı hatası renk körlüğüyle alakalı olsaydı fotoğraf makinesindeki (ve bilgisayara aktardığım) resimlerde de bu pilavı parlak yeşil olarak görmeye devam etmem gerekirdi. Normal bir insanın göremeyeceği (ve fotoğraf makinesinin de filtrelediği) frekanslardaki ışığı algılamaya başlamış olmam ihtimali de bana saçma geldi, çünkü bunun kızıl ötesi ve mor altı frekanslar için geçerli olması gerekirdi (algıladığım parlak yeşil de normal spektrum dahilinde gayet) . Tuhaf.


Psychonauts

Bu oyunu oynamaya başlayıp biraz ilerleme kaydettikten sonra şunu düşündüm: Biz oyun yapımıyla uğraşan mühendis ve sanatçıların yapmak istediği, ATOM'da GGJ etkinliğine katılan veya ATOM'da çalışan insanların yapmak istediği işte buydu: Güzel bir oyun. Oyun yapımıyla ilgili forumlarda ideal oyun olarak örnek gösterilecek bir eser. Zekice bir mizah anlayışı, aksiyon ve platform (ve belki de adventure) türlerinin ustaca harmanlanışı, sürükleyici bir hikaye örgüsü. Oyungezer'e Şubat 2009 sayısında bu oyunu hediye ettiği için minnettârım.




Oyunun en güldürücü bulduğum noktası Clairvoyance yeteneğimiz oldu. Karşımızdaki canlı bir varlığın gördüklerini ve bizi nasıl algıladıklarını görmemizi sağlayan yetenek. Yeteneğin ikonu bile başlı başına yarıcı bir etkenken (iiiii-tiiiiii!) bir de karakterlerin bizi algılayışlarını temsil eden sprite'lar da oldukça güldürücü olabiliyor.

Ayrı olarak beni başka güldüren şeyler, hademenin "Now git!" demesi ("get out" yerine "git" diyor, Türkçe gibi) ve Ajan Sasha Nein'ın Night Eagle'a olan benzerliğiydi. Ama tabii bunlar yapımcıların bilerek eklediği espriler değildi (veya olabilir mi, "Şimdi bir oyun dergisinin forumunun üyesine benzeyen bir karakter yapalım da sonra o dergi oyunu hediye ettiği zaman derginin okuyucuları gülsün").

Oyunun sevmediğim yanları ise bazı kısımlarını aşırı zor bulmam (oyunu öfke krizlerimin arttığı bir günde 'sakinleşmek' için oynadığımda bir noktada gerekli atlamayı başaramadığım için krizimin daha da kötüleştiğini hatırlıyorum, gerçi ertesi gün sakinleşip tekrar oynadığımda orayı tek seferde geçmeyi başardım), oyunun son boss savaşının aşırı kolay olması (gerçi bu kolaylık da muhtemelen kastiydi) ve yine oyunun sonunda, kampta ters giden şeylerden sorumlu olan, dünyayı ele geçirmek isteyen kişinin nasıl olsa biz zihnine girip de iç sorunlarını giderdik diye iyilerin arasına karışmasının saçmalığıydı. Oyunu oynarken aklıma eklemek istediğim bir sürü espri ve özellik gelmişti ama hepsini sonra unuttum. Aklımda kalan tek şey, "Eğer Black Velvetopia bölümünde Edgar'ı ve pembe boğayı asla aynı sahnede birlikte göremeseydik çok daha etkileyici olabilirdi"ydi.

---

Şimdi fark ettim de, yazı aşırı uzun olmuş. "Mizah, sinema, küfür, falan fişmekân" kelimelerini başlıktan çıkarttım, gelecek yazının konuları bunlar olacak. Özellikle de geçenlerde gerçekleşen uçak kazasıyla dalga geçen montelere olan üzüntümü belirtecektim, gelecek yazıya kadar da bu konu güncelliğini kaybedecek belki ama yine de değineceğim.

2 comments:

Unknown said...

Kardeşim. Yine güzel bir yazı olmuş. Yeniden bir radyo yayını yapmanı ve açıkçası bu yayında across the universe soundtrack'ini çalmanı isterim (yoksa ben yapacam o radyo yayınını:D)

Psyconauts şahane bir oyun evet ama ne yazık ki benim gerizekalı ahmak beyinsiz özürlü laptopum oynatmadı oyunu. İlk olarak openAL hatası verdi sonra hatayı giderdim bu sefer de saçma salak bir dll hatası verdi delirdim ya.

Keşke oynayabilsem o şaheseri. Gerçi az kaldı elime biraz para geçse(yeni bir bilgisayar toplayacak kadar.) direkt kaldırıp atacam laptopu ve bu atma işlemini de arçelik teknik servisinin önünde yapacağım. :D

Ahmet Kamil Keleş said...

Yayındayken "Bir yıl sonra belki bir kere daha yayın" yaparım demiştim, eğer daha erken yaparsam sözümde durmuş olmam.

Yine Arçelik'ten aldığın bir yazarkasayla beraber at : D