Sunday, July 19, 2009

Tatil & Çıkar

Bodrum tatilim devam edip oldukça güzel geçiyor. Fotoğraf makinemin kablosu evde kaldığı ve dizüstüne de düzgün bir resim düzenleme yazılımı kurmayı unuttuğum için şimdilik resim yayınlayamacağım, eve geldiğim zaman devasa bir photo post atarım.

Birkaç not:

*Bodrum çok güzel. En son 10 yıl önce geldiğim için ya ne kadar güzel olduğunu unutmuşum, ya da o zaman bu kadar güzel değildi. İlk iki gün Litera La Luna Hotel'de kaldık, şimdi askerî kampın hemen karşısındaki bir pansiyona, Çamlıca Köşk Apart Hotel'e yerleştik ve tatilimizin büyük çoğunluğu askerî kampta geçiyor diyebilirim (babam emekli albay). Kamp, otelden daha güzel. Oteldeki bazı şeyler çok güzel, diğerleri de çok kötüydü. Mesela bizim odamızın manzarasının, 3-4 metre uzaklıktaki inşaat halindeki bir bina olması (binanın inşaatı durmuştu en azından, heralde müşteriler rahatsız olmasın diye), banyolardaki havalandırma deliklerinin çaplarının birkaç molekül olması (ama şimdiki pansiyondakinden iyiydi en azından, burada bir türlü açılmayan, paslı bir kapak var), kapıların üzerindeki bazı numara kalıpları sökülmüş olduğu için onların kalemle yazılmış veya tamamen eksik olması, bazı meyve suları ve tatlıların tatlarının sadece yapay renklendirici tadından oluşması, akşam eğlencelerinde otel müşterisi olduğu şüpheli, güzel turistlerle aşırı ilgili apaçilerin (güvenlik boşluğundan girmiş olmalılar, kollarında müşteri bantı göremedim. ama zaten müşteri olsalardı bile ... ) etrafta dolaşması, yanında 1.40 M yazılı havuzun o noktasının benim boynuma geldiğini fark etmem (boyum 1.70-1.80 arası bi şey. eğer havuza dikkatli girmeseydim ve boyum kısa olsaydı bu yazıyı okuyamıyor olabilirdiniz, zira "NO LIFEGUARD ON DUTY"'ydi) ... Ama bazı yiyecekler ve tatlılar gerçekten güzeldi, hakkını yemeyim.

Kamp ise şu an için mükemmel görünüyor.

*Bazı Bodrum kartpostalları iğrenç. Ben muhafazakâr, cinselliğe dayalı esprilere o kadar karşı bir insan değilim, ama bazı kartpostallar sanki "Ooo, Türkiye! Hani turistlere sarkan bir sürü abazanın olduğu ülke! Bu abazalar çok ilginç canlılar, onları gözlemlemeliyim" diyen veya kendileri abaza olan yabancılara hitap ediyormuş gibi geldi.

*Otelde o kadar çok yabancı turist vardı ki kendimizi yabancı bir ülkede gibi hissettik. Bu hissi en son İstanbul'da, Taksim'deki bir fastfood restoranında yaşamıştım (orası resmen Harlem'di).

*Ablamı Halikarnas The Club'a götürdüm. Oraya ilk kez ve son kez gittik. Son kez, çünkü oranın Barlar Sokağının en sonunda olduğunu öğrendiğimizde "Neyse, biraz yürürüz" demiştik ama bu yürümenin 45 dakika süreceğini, iğne atsanız yere düşmeyecek kadar kalabalık bir sokakta olacağını ve oraya ulaştığımızda da dakikalarca giriş sırası bekleyeceğimizi bilmiyorduk. Orası gerçekten güzel ve eğlenceliydi, bunu inkar edemem, ama enerjimiz küçük bir biraya ve bir saatlik dansa yetti.

Belki oraya ulaşmanın çok daha kısa bir yolu vardı? Eğer öyleyse Missy de Türkiye'ye tatile gelirse onu oraya götürmek isterdim.

*Başka ne diyecektim, unuttum.

----

Bir de bugün Jhemm'in blog sayfasındaki bir hafta önceki bir yazıya yorum yazdım, o yorumu buraya da kopyalamak istiyorum.



"artık paranoyaklaştım, biri bana selam verdiğinde bişeyler isteyeceğini düşünüyorum. çünkü etrafımdakilerin yaptığı hep buydu. benim de gülümsemelerimin, sevgi dolu sözcüklerimin, sıcak davranmalarımın, %90a yakını çıkara dayanır.
fiziksel bir çıkardan söz etmiyorum, arada bir birlikte dışarı çıkıp birer bira içmek de, okulda sıkıldığında geyik yapmak da karşılıklı bir çıkar ilişkisidir... gerçekten sevdiğim, karşılık beklemediğim insan çok çok az"

Birkaç gün önce çıkar kavramı hakkında düşünüyordum da, bu söylediklerin aklıma geldi. Eğer karşımızdaki kişiyle beraber olmak bizi eğlendireceği, daha iyi hissettireceği için "sıkıldığında geyik yapmak da karşılıklı çıkar ilişkisidir" diyebiliyorsak o zaman var olan ilişkilerin ve iyiliklerin %100'ü çıkara dayalıdır demek. Üzgün bir arkadaşımızı kendi neşemiz pahasına neşelendirmek de bir çıkara dayalıdır, çünkü onun bizi, kendisini mutlu edecek bir insan olarak hatırlamasını sağlarız. O kişiyi bir daha hiç göremeyecek olsak, yani onun bizi iyi bir insan olarak hatırlamasının bize somut hiçbir şey kazandırmayacak olsa bile bundan elde edeceğimiz çıkar, bu iyiliği yapmanın bize kazandıracağı şey kendi kendimizi tatmin etmenin hazzı olacaktır. Bir dilenciye para vermenin altında da bu vardır: Eğer o parayı vereceğimiz için sonra çok pişman olacağımızı (dilencinin kötü bir insan olduğunu öğrenmek gibi bir şeyi) parayı vermeden önce öğrenirsek o parayı vermekten vazgeçeriz, çünkü bu hayrın bize olan kazancı işte bu kendini tatminin hazzı olacaktır. Bir annenin, bebeğini emzirmesinde bile annelik hormonlarının getirdiği istekleri karşılamanın hazzı yatar.

Tüm ilişkiler çıkar üzerinedir, benim bu yazıyı yazmam bile. Çünkü düşündüklerimi birisine anlatmaya ihtiyacım var. Çıkar, kötü bir şey değildir. Kötü olan, ikiyüzlülüktür. Elde edeceğimiz çıkarı karşıdakindan gizleyerek onu kandırmaya çalışmak filan kötü olandır, 'çıkarcılık' olarak isimlendirilen şey aslında budur ama gerçek şudur ki tüm ilişkiler zaten birer çıkara dayalıdır.

3 comments:

Unknown said...

Söylenecek çok şey, yazılacak çok fazla kelime var. Ve ben sadece yorgunum. Hem fizilksel hem duygusal olarak. Ankara'ya döndüğümde sizlere eğlenceli şeyleri anlatmaya çalışacağım. Ama bir de madalyonun öteki yüzü var ki.. Onu da sonra anlatacağım.

Ahmet Kamil Keleş said...

Her iki tarafı da dinlemeyi merakla bekliyorum.

Ayna-i Marzî said...

Tatil güzel şey ya. Deniz, kum, güneşin dayanılmaz cazibesi ve rahatlatması var. Terapi gibi :)

Keyifli tatiller diliyor ve fotoğrafları da merakla bekliyorum :)