Monday, November 30, 2009

Kasım'ın Son Günü Dondurma Seven Adam

İnsanların kafasındaki bir soru işaretini görebiliyorum: "Kasım'ın Son Günü Dondurma Seven Adam, bu ne demek? Kasım'ın son gününün özelliği nedir? Neden dondurma?" Yanıtı belki sizi hayalkırıklığına uğratabilir; KSGDSA'ın ilginç hiçbir anlamı yok. Tamlamadaki kelimelerin baş harflerinin Lucy in the Sky with Diamonds benzeri bir anlam ifade edeceğini veya bunun bir anagram filan olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz (itiraf etmem gerekirse, ben okur olsaydım öyle bir anlam arardım). Ama bu, KSGDSA'ın bir hikayesi olmadığı anlamına gelmiyor.

2008'in Kasım sonu ya da Aralık başıydı. Haftaiçiydi, okuldaydım, "öfke nöbeti" diyebileceğim kadar yüksek bir seviyede olmasa da kendimi öfkeli hissediyordum. Yalnız başıma, öğle yemeği için bizim okulun yakınındaki bir McDonalds'a gitmiştim. Canım dondurma çekmişti, hava soğuk olmasına rağmen normal yiyeceklerin yanında (sanırım double cheeseburger menüydü) bir de dondurmalı, elmalı tatlı almıştım. Yemeğimi dışarıda yiyordum, normal bir insan o soğuk havada yemek -özellikle de dondurma- yemeyi sigara içebilmek için tercih eder. Bense sigara içmiyorum; soğuk hava, öfkeli hissettiğimde beni yatıştırıcı bir etkiye sahip. Soğuk hava ve yediklerim beni sakinleştirmişti gerçekten, o sırada kısa filmler hakkında düşüncelere dalmıştım ve sonra o anki haliminin bir kısa filme ait olduğunu hayal ettim. 16:9'luk aspect ratioya sahip bu filmin birkaç sahnesi aklıma gelmişti bile, ve sonra aklıma filmin adı geldi.

Böyle işte.







Okuyuculara hediye olarak Reverie River serisindeki oyunlardan birkaç ekran görüntüsü sunmayı düşünmüştüm. Sonra sunmak istediğim görüntülerin bir kısmını 'şimdilik' yayınlamaktan vazgeçtim, çünkü sadece oyunları biraz spoil etmekle kalmayacak ama blog için fazla korkunç duracaklardı. En üstteki Forbidden Terriority için hazırladığım cutscenelerden birisi (muhtemelen oyun için arkaplanının daha detaylı olduğu bir versiyonu kullanacağım), alttaki de serideki başka bir oyun için temsilî bir çalışma. Umarım hoşunuza gitmişlerdir.

Source'la gelen model ve kaplamaların yanında başka yerlerden bulduğum/satın aldığım şeyler de var, bu 3D çocuk modeli onlardan birisi.

Tuesday, November 24, 2009

Düş konuğu Arleon

Rose-çançinçon ile beraber yaptığımız roleplay. Arleon'un Düş'te verilecek şölene gelişi.
---------

Gün boyu pencereden Morrigan'ın öğrencileri ile J.'in adamlarının sohbet etmelerini izleyen Kelebek'in yüzünde bir gülümseme vardı. Çok geçmeden Morrigan'ın öğrencileri, öğretmenlerinin delici bakışlarını üzerlerinde hissedince kaçıştılar ve günlük çalışmalarına döndüler. J.'in adamları ise kenti keşfe çıkmışlardı. J.,sessizce Morrigan'ın öğrencilerine ders verişini izliyor, arada bir etrafında pervane olan genç kızlarla bakışıyordu.

Gözcü kulelerinden birisi uzunca haber borusunu çaldığında gün batmak üzereydi ve hava kızıldı. Kelebek pelerinine sarınarak avluya indi. Etrafa baktığında kimseyi görmemişti; liderlerden biri miydi gelen? Yoksa başka bir konuk muydu? Askerlerin dikkatle baktığı yöne, Kuzey'e yüzünü dönen Kelebek, gökyüzünde kaleye doğru ilerleyen aracı gördü. Aracın en dikkat çekici detayı üzerinde taşıdığı bayraktı: Bu gelen araç Asporia'ya aitti.

Havada süzülerek ilerleyen araç kaleye yaklaştıkça batan güneşin aydınlattığı ayrıntıları da belirginleşiyordu. Arabayı çeken kanatlı iki beyaz unicorn kendilerini Asporia'nın ve Düş'ün soğuğundan koruyacak kalın, yumuşak bir zırh içerisindeydi. Dört tekerlekli metal araç uzun ve inceydi, iki unicornun kolaylıkla taşıyabileceği kadar ince ama içerisindekileri dışarıdan gelebilecek muhtemel saldırılara karşı koruyabilecek kadar da sağlam. Aracın önündeki ambleme bakılırsa bu, Asporia'nın yöneticisi Arleon Mavitaş'ı Düş'e getiren araçtı.

Kelebek hemen kaledekilere haber salarak yemek salonunun ısıtılmasını, masaların hazırlanmasını istedi. Avluda hemen arabanın inebilmesi için genişçe bir yer açıldı. Morrigan sakince derse devam ederken, J. Kelebek'in yanında bitti.

Yerçekimi ve kütlenin hareketiyle ilgili doğa yasalarını hava üzerinde çiğneyen unicornlar ve metal araba, avludaki askerlerin kendileri için açtığı alana doğru yaklaşırken ivmesini kaybetmeye başlayıp alana kibarca kondu. Havadayken süzülerek ilerleyen unicornlar yere temas ettikleri anda hızlarını kontrollü bir şekilde düşürmek için yerde yavaşça koşmaya başlarken aracın yumuşak kaplı tekerleri de kalenin zemininde nazikçe yol alıyordu. En sonunda kanatlı atlar ve araba durdu.

Uzun aracın içerisinden tepeden tırnağa kadar zırhlı iki şövalye indi. Zırhlarının düşman silahından çok soğuğa karşı üretildiği zırh içindeki askerlerin yumuşak hareketlerinden bile belli oluyordu. İki koruması hizaya geçtikten sonra dalgalı bronz saçlı, açık tenli, yeni sakal traşı olmuş Arleon arabadan yavaşça indi. Yine kendisini soğuktan koruyacak mavi-yeşil zırhını ve koyu mor pelerini Düş'e varış merasimi için tercih ettiği giysilerdi. "Düş düşündüğüm kadar güzel bir ülkeymiş."


----

Kelebek hafifçe dizlerini kırarak eğildi ve selam verdi. "Hoşgeldiniz, Lord Arleon." Sonra tekrar doğrulup adama gülümsedi. "Sonsuz kışta olduğumuz için her yer karla kaplı; düş tarihinde bir ilk bu. Eminim kendinizi evinizde hissedeceksiniz."
"Evet, bu yeni iklimi gerçekten sevdim!" diyerek gülümsedi Arleon. "Aa, unutmadan... Hediyemi takdim etmek için umarım iyi bir zamandır." Korumalardan birisi arabanın içine girip üzerine ökçeotu bağlı alımlı bir şişeyi getirdi.

"Beyaz şarap. Yıllandıkça lezzeti artan türden, kutlamalar için özel olarak imal edilmiş. Bu şarap imal edileli kısa bir süre oldu, bu yüzden bu şarabı bir sonraki şöleni düşünerek hediye ediyorum. Umarım bir sonraki kutlama için uzun bir süre geçmez." Gülümsedi. Kelebek yavaşça şişeyi korumanın elinden aldı ve bir süre inceledi. "Bir sonraki şölen ne zaman olur bilemem, ama düşündüğümüzden tatlı olacağı kesin!" dedi gülerek. Kadın bir eliyle şişeyi göğsüne bastırmış tutarken, diğer elini adamın koluna koydu ve kalenin içine doğru kıvrılan yolu yürümeye başladı. "Yolunuz uzundu, sizin için masa donattırdım. Ayrıca muhtemelen gelen konuklarla tanışmak isteyeceksinizdir," durdu "En azından biri sizinle gerçekten tanışmak için can atıyor."
"Ah, merak ettim." Korumalarıyla beraber kaleye doğru Kelebek'i takip ederken karnı guruldadı.


---


Yüksek tavanlı koridorlardan geçip yemek salonuna ulaştılar. Onlar içeri adım attığında müzik başladı ve servis yapılmaya başlandı. Kandillerle aydınlatılmış, kadife ağırlıklı bir salondu burası. Morrigan ve öğrencileri bir tarafta, J. ve adamları öteki tarafta oturuyordu. Ortada ise 3 sandalye ayrılmıştı; Camy, Kelebek ve Arleon için. Kelebek adamı masaya buyur etti ve kendi sandalyesine ilişti.

Arleon masasına yavaşça otururken masadaki diğer lider ve konuklara teker teker başını eğerek selam verdi, yüzünde arkadaşça bir gülümsemeyle. Morrigan Arleon'un selamına hafifçe başını sallayarak karşılık verdi, J. ise misafirperver bir tavırla maşrapasını ona kaldırıp kocaman bir yudum aldı birasından. Camy ve Kelebek adamın iki yanına oturdular.

Bir süre herkes sessiz kaldı. Herkes açtı ve yemeğe odaklanmıştı midelerdeki gurultular geçene kadar. Daha sonra Camy merakla adama baktı. "Asporiaaaa. . ." dedi her bir heceyi yavaşça, tadına bakar gibi telaffuz ederek. "Orada da kış mı?"


"Kısa bir cevap vermek gerekirse, evet. Kış mevsimine adanan iklimsel koşullar Asporia'nın bir parçası gibi, yılın tamamı öyle olmasa bile 'Asporia bir kış ülkesidir' dedirtecek kadar. Ayrıntılı bir şekilde açıklamak gerekirse, Asporia'da da mevsimler vardır: Kış, ilkbahar, yaz, sonbahar ve sonra kış. Kış mevsimi çoğu kültürde karanlıkla, olumsuzlukla özdeşleştirilmiş olsa da Asporia'yı bunaltan, hayatı zorlaştıran şey yaz mevsimi. Ilık Güneş'in yakıcı bir ateşe dönmesi dramatik bir şekilde hızlıdır; buzul adaları eriyip kaybolur, bazen de ormanlar yanar. Karanlık olan yaz mevsimi, aydınlık olan ise Ay'ın aydınlattığı kışlardır. Kışlar herzaman aydınlık ve çekici değil. En mutlu zamanlar Ay'ın aydınlık yüzünün kutuplara, karlı ormanlara güldüğü vakitlerdir. Baharları da unutmamak gerek, sisli ve serin ormanların büründüğü renkleri görmenizi, yağmuru koklamanızı isterdim."


"Belki bir gün de biz size konuk oluruz?" diye yanıtladı Kelebek. "Bu topraklar daha sonbaharı tatmadı. Tarihçiler Sonsuz Karanlık dönemini yaz ile kış arasındaki sonbahar olarak tanımlasa da, ben pek hak vermiyorum onlara."

"Eh, tarihçiler her zaman haklı olmayabilir. Tarih kafa karıştırıcı olaylarla, durumlarla, mekanlarla dolu. Özellikle de Asporia ile 'tarih' kavramının ilişkisine baktığımızda bunu görüyoruz.

Asporia'nın geçmişini araştırmaya niyet eden tarihçilerin kafayı yemesine neden olan şey Asporia'nın zaman boyutundaki konumları arasındaki mantıksal tutarsızlık. Asporia tarihini başlangıcından sonuna kadar anlatarak zihninizi bulandırmak istemediğim için örnek olarak şu iki ardışık zaman konumunu vereyim: İlk konumda Asporia, üzerinde soylu bir halkın ve bu halkın içine dahil olduğu bir krallığın hüküm sürüp, kendisini ele geçirmek için başka bir boyuttan gelen karanlık güçlerle savaştığı ormanlarla dolu bir kıta, dev bir savaş alanıydı ve ben bu krallıktaki bir şövalyeydim. İkinci zaman bölgesinde ise Asporia üzerinde sadece hükümdarın, hükümdarın eşinin ve arkadaşlarının ve boyut tanrılarının dolaştığı, barış içinde ve ileri bir çağa ait bir prensliğe dönmüştü. Ve ben krallığın hizmetinde çalışan bir şövalye değil, iki boyut tanrısının oğlu ve ülkenin yöneticisiydim artık. Bu iki farklı dünya aynı yer ve ardışık zaman dilimleri içerisinde. İşte bu yüzden Asporia tarihini okumak istiyorsanız -özellikle de zaman ve mekan algınızı yöneten- mantığınızı kapıda bırakmanız gerekecek."


"Bu tıpkı bizim Ağaç'ımızın Aest on Géa'daki diğer dallarında farklı ülkeleri beslemesi gibi bir şey." dedi CamaeL. "Biz tek değiliz, hiç olmadık."
Kelebek güldü. "Gökten düştük. Olgunlaşan bir meyve gibi." "Kimse bizim ilginç hikayelere sahip olmadığımızı söyleyemez", Arleon gülerek birasını yudumladı.

"Ah evet, Asporia'dan gelen tüccarlarla ettiğimiz muhabbetler ilginç oluyor gerçekten de." diye lafa atladı J. Uzanıp adamın omzuna vurdu hafifçe yumruğuyla. "J.Roger. Papağan olan." göz kırptı. Arleon da J'ye gülümsedi, akşamın ilerleyen saatlerinde ondan alacağı bilgilerin kendisini ne kadar şaşırtacağından habersizce.

Wednesday, November 18, 2009

Ve sonra ...

Avatar olarak bir süreliğine sağda gördüğünüz resmi kullandım. Ve sonra kaldırdım.

Aslında kötü bir manipülasyon olmadı. Hatta güzel bir göz hilesi bile var. Ama fazla 'kibirli'. Bir avatar nasıl kibirli olabilir? Fazla görkemli olarak. Aslanın yüz hatlarından bile asalet akıyor. Ama ben o kadar görkemli değilim ki.

Avatar olarak kullanmayı düşündüğüm resimlerden birisi de bu soldakiydi. Ama zaten odamın duvarını süslediği için (ve yukarıdaki nedenlerden ötürü) tam Arleon'un aslan formunun gerçek hayata yansıması olan bu aslanın fotoğrafını kullanmaktan çekindim.







Bir süreliğine avatar olarak kendi fotoğrafımla yetineyim. Bu bana daha dürüstçe geliyor.

---

"Aklımda ilginç bir Asporia hikayesi var, zaman bulduğum bir ara onu yazacağım." demiştim. S'arrus'un elçisi, S'arrus'un Arleon'a gönderdiği hediyeleri götürmek için Asporia'ya geliyordu ve hikayeyi elçinin ağzından dinliyorduk (tamam, fantastik hikayeyi üçüncü şahıstan dinlemek konusunda NES/Leviathan'dan etkilenmediğimi söyleyemem), ama hikayenin asıl amacı Asporia hakkında ek bilgiler vermekti. Zaman bulunca bu hikayeyi yazacaktım. Ve sonra... sonra kaybettim. Zamanı değil, o hikayeyi yazma hevesimi. Eğer bir konu hakkında yazı yazmaya heves ediyorsam onu o an yapmam gerekiyormuş, bunu tekrar gördüm.

-----

Bugün bir arkadaşımın durumuna üzüldüm. Sınıf arkadaşım, dün (veya pazartesi gecesi işte) ağır bir grip geçirip acil servise kaldırıldığı için dünkü bir sınava girememiş. İki gözünde de geçici görme kaybı yaşamış, durumu siz düşünün. Bugün okula, işletme dersi sınavına girmek ve aldığı sağlık raporunu getirmek için okula geldi. Kızın raporunu kabul etmemişler! "Başkent Hastanesi raporu gerekiyor!" Bu yüzden kız, 'çok önemli işleri olduğu için' sınavlara bile belki arasıra giren tiplerle (*) aynı sınav notunu alacak. Böyle gerizekalılık mı olur?

Ama sonra kendimi kötü hissetmemin asıl nedeni, sınavım bittikten sonra hemen eve gitmiş olmaktı. "Keşke arkadaşımı da bekleseydim, belki o raporunu kabul ettirmek için sekreterlipe filan gideceği zaman yardımcı olurdum." düşüncesi aklıma geldiğinde servis hareket etmişti. Benim tek başıma çok faydam olmayacaktı muhtemelen, ama en azından arkadaşımı yalnız bırakmamış olacaktım. Pıfff... Umarım raporunu kabul etmişlerdir. (Trivia: Kaza geçirdiğim gün Başkent Hastanesi'ne gitmiştik, oradan rapor aldığım için sorun yaşamamıştım. Ama acile kaldırılan bir öğrencinin raporunu başka bir kuruma gitti diye kabul etmemek nasıl bir adiliktir?)

* Size şöyle bir örnek vereyim: Okula böyle arasıra gelen sınıf arkadaşlarımdan birisinin bana "İngilizce sınavı henüz yapılmadı, değil mi?" diye sorduğunu hatırlıyorum.

--

Gelecek yazı konusu (eğer hevesim geçmezse):
-Lorean/Arleon
-Asporia hakkında

Saturday, November 14, 2009

Deniz kızının dönüşü, Domuz gribiyle ilgili bildiklerim

Sağdaki aslanın konuyla ilgisi yok. Sadece geçen gün Wikipedia'nın anasayfasındayken Günün Resmi olarak seçildiğini gördüğüm bir fotoğraf. Çok hoşuma gitti. Bir ara düzenleyip avatar yapayım.

---


Bakalıım, bu hafta neler oldu.

Geçen hafta, o hafta boyunca kendimi harika hissettiğimi söylemiştim. Bu devam etti, ama bu sefer başka bir nedeni vardı. Bu pazartesi günü acayip bir plot twist yaşadım. "Geçmişte kalan insanların birden ortaya çıkmasının yasaklanması gerek." diye bir cümle kurduğumu hatırlıyorum, yıllar önce. Bunun her zaman kötü olmayacağını gördüm. Evet, başlangıçta gerçekten sarsıcıydı, ama şimdi Tanrı'ya bunun için minnetarım, normalde olduğumdan daha fazla.

Artık Across the Universe'deki I Want To Hold Your Hand'i, I Want You'yu, Don't Let Me Down'ı ve All You Need Is Love'ı dinlerken hissettiklerim değişti.

---

Bu aralar oldukça meşgulüm. Eğer beş yıl önce (ben Asporia: Gizli Tehdit'i yaparken filan) biri bana gelip bir gün AGS oyunu yapmak için ODTÜ'ye gideceğimi, önceden ilgimi çekmiş olan bir projeye katkıda bulunacağımı söyleyeseydi gülerdim. Donald Trump'ın Büyük Düşün kitabını okuduktan sonra severek yaptığım işin beni sadece daha mutlu değil ama daha başarılı kılacağına ikna oldum.

Pazartesi günü Elektronik Devreler sınavım var. Elektrik ve elektronik favori konum değil, ama hayır, hayvan gibi çalışıp bu dersi tek seferde geçmek hedefim. Geçen dönemki başarısızlığımın tekrar etmesine izin vermeyeceğim.

Aklımda ilginç bir Asporia hikayesi var, zaman bulduğum bir ara onu yazacağım.
---

DeviantArt'ta Karil'in çalışmalarını fav'lamaktan ben yoruldum, Karil o fotoğrafları çekmekten yorulmadı. Böyle fotoğrafları gördükçe içim gidiyor.

----

Domuz gribiyle ilgili bildiklerim

Tamam, bu yazıyı daha önceden yazmam gerekirdi. "Uzunca bir yazı yazdığım bir ara bunları da eklerim." demiştim, ama sanırım bu bilgileri ne kadar erkenden paylaşsam o kadar iyi olacaktı.

Domuz gribi, kamuoyunun düşündüğünden çok daha fazla yayılmış, ama daha az tehlikeli bir hastalıkmış. Hastalığı tehlikeli kılan şey, bağışıklık sisteminizi zayıflatması ve siz gripken geçireceğiniz ikinci bir hastalığın bu yüzden ciddileşebilecek olması. Mevsimsel gripler henüz başlamamış (veya son bir-iki günde başlamış olabilir), eğer bu son birkaç hafta önce grip geçirmişseniz bu büyük ihtimalle zaten domuz gribiymiş.

Sağlık Bakanlığı bu yaygın haberleri esnasında aşırı miktarda domuz gribi aşısı satın almış, elindeki stokları eritmek istiyormuş. Fena olan şey, bu aşının ilk uygulandığı ülkelerde aşıya yan etkilerinden dolayı çeşitli davalar açılmış olmasıymış. Size şöyle söyleyeyim, ablamın çalıştığı departmandaki -kendisi de dahil- dokuz doktordan sadece birisi o aşıyı vurdurmayı istemiş; dahası, o aşıyı vurdurmayacaklarına dair bir belge imzalamışlar.

Haklısınız, bu bilgileri ilk edindiğim zaman paylaşmam daha faydalı olacaktı.

Thursday, November 12, 2009

Friday, November 6, 2009

Breakthru

Bu hafta boyunca (pazar akşamından beri, tam olarak) dışarıya neredeyse hiç yansıtmamış olsam da kendimi genel olarak harika hissettim. Neşeli ve huzurluyum, sadece işlerim iyi gittiği için değil ama başka şeyler için de.

Son haftalarda ders aralarında çizdiklerim.





Bu papyonlu kedinin bir esprisi yok. Sadece aklıma gelen bir çizgifilm sahnesi.





Bu da bir harlequin. Fena olmadı gibi.


Bu cuma ve haftasonu CoolBlueFiles.Net'i hazır hale getirmekle meşgul olacağım.

Tuesday, November 3, 2009