Tuesday, January 27, 2009

Kafein / Oyunlarda anlam arayışları

İyi hissetmiyorum. Birkaç gündür öfke nöbetlerim iyice sıklaşmaya başladı. Sanırım kafeine olan bağımlılığım iyice artmaya başladı, günde iki koca bardak kahve içmeden kendimi rahat ve uyanık hissedemiyorum, ama kendimi çaresiz ve öfkeli hissetmeye başladığım saatler artış gösteriyor. Kafein ve alkolün zıt kimyasal tepkimelere neden olduğu bilinir, bana bazen ikisi de aynıymış gibi geliyor. Dün gece koca bir bardak soğuk kahveyi başıma dikdikten sonra şampanya içmiş Mathilda gibi hissettim. En azından alkolü azaltmaya başladım.

Yalnız olmadığım halde kendimi yalnız hissediyorum, ve bu da benim zaten var olan bir ilişkimi yok etmek üzere, tam da doruk noktasındayken. Beni kişiliğim, hayalgücüm ve zekam için de sevmesini isterdim, ama öyle bir insanın var olduğuna inanamıyorum. Sadece Lady Fantasy.

----

Biraz da çalışmalarımdan bahsedeyim.

Lady Fantasy demişken, yakın bir zamanda org kayıtlarımı yayınlayabilirim. Lady Fantasy'nin bazı sololarını henüz yeteri kadar iyi çalamıyorum, düzeltince yayınlarım belki.

Aklıma güzel kısa çizgifilm fikirleri geliyor, ama kendi çita adam çizimlerimle çizersem belki anca 10 kişi filan izleyip beğenir. Ama yine de deneyeceğim sanırım.

"Bilgisayar mühendisliğinde matematiğin çok önemli yeri vardır, matematiği iyi öğrenin" geyiği vardır ya. O geyik haklı. Özellikle de "ayrık matematiksel yapılar" dersi önemli. Henüz karşıma diferansiyel denklem bilgisiyle çözülecek bir mühendislik problemi çıkmadı belki, ama şu RPG'mdeki savaş ekranına takım elemanlarının dizilimini yapmak için karışık bir aritmetik formül çıkarmam gerekti mesela (hatta yazın üzerinde çalıştığım Pong oyunu için lineer cebir ve fizik bilgilerime başvurmuştum). Bir kurşun görseli oluşturmak için bir nokta karakterinin hareketinin formülü için de aynı şekilde kafa patlattım.


----

Bir filmi ilk izlediğiniz zaman biraz sevmeniz, sonra filmi yeniden izlemek istemeniz ve bu sefer filmi çok sevmeniz mümkün müdür? Mümkünmüş. Across The Universe'ü ikinci kez izledikten sonra çok daha fazla sevdim.

Ve itiraf etmeliyim, Across The Universe'deki bazı şarkıları, Beatles'ın orijinallerinden daha çok seviyorum. Orijinallerini tercih ettiklerim de genellikle Jim Sturgess'ın söyledikleri. Bazı şarkıların notalarını, notaların sürelerini kendisine göre yorumlaması kulağımı rahatsız ediyor ( aslında genel olarak bir şarkının cover'ı yapıldığı zaman notalarına sadık kalınmaması beni rahatsız eder). Özellikle Girl ve Revolution, acaba kimse "Abi şarkı öyle değildi ki, ne yaptın?" diye sormamış mı diye merak ediyorum.


Kısa bir süre önce keşfettiğim ve oldukça beğendiğim deneysel çalışma ürünü oyunlar:

(Bu arada, KongreGate üzerinde çalışan oyunlar için bir şey ekleyeyim: Sağ tarafta bir chat ekranı çıkıyor (ve genellikle Türkiye kanalına yönlendiriliyorsunuz), eğer chat ekranı sizi rahatsız ediyorsa hemen sağ üstteki soru işaretine tıklayarak Help ekranına gelin, çünkü özellikle Türkiye kanalı size "Ben bu sitede ne arıyorum?" dedirtebiliyor)



I wish I were the Moon

"Garip bir aşk üçgenini anlatan bir oyun. Deneysel bir çalışma ama sizi anında kendine bağlıyor. Oynaması oldukça basit, ekrandaki karakterlerin resimlerini çekip onları bulundukları yerden farklı yerlere taşıyabiliyorsunuz ve yeni yerleştirdiğiniz yerleri sizi oyunda farklı sonuçlara götürüyor. 7 farklı son bulunmakta ve hepsini bulmadan, en azından çoğunu bulup son kalan 1-2'sini de bunalana kadar oynayıp artık dayanamayınca bırakacağınız ilginç ve güzel bir oyun. Sizce en güzel son hangisiydi?"

Marv-indie'de gördüğüm bu oyunun açıklamasını da copy+paste edeyim.

En güzel son "I'm your moon"du.




I wish I were the Moon'un yapımcısının başka oyunlarına da baktım.



The Trials, 3 adet bulmaca içeren ve üstteki oyunla aynı oynanışa sahip bir oyun. Bu sefer fotoğrafını çektiğiniz nesneyi belli bir yere kopyalayarak bu 3 bulmacayı çözmeye çalışıyorsunuz.








Storyteller ise oyun değil de başka bir şey. 3 karakter ve 3 zaman dilimi var, ilk iki zaman diliminde karakterlerin yerlerini değiştirmeniz sonraki zaman dilimlerindeki olayları ve karakterlerin durumlarını etkiliyor. En güzel yanı da yaptığınız her değişikliğin sonucunu anında görüyor olmanız.

İlk zaman diliminin sol kısmı zenginliği ve mutluluğu, sağ kısmı ise fakirliği simgeliyor.

Ortadaki zaman diliminde şövalyeleri büyücülerin yanına taşıyarak şövalyelerin büyücüleri öldürmesini sağlıyorsunuz.

Ve şunu belirtmem gerek, "Zengin bir ortamda büyüyen insanlar iyi olur" mesajını pek sevmedim.





Night raveler and the Heartbroken Uruguayans da yine insan ilişkileri üzerine söyleyecek sözleri olan bir oyun. İnsanlar arasındaki zayıf bağları kesiyorsunuz ve insanlar, başka insanlarla daha sağlam bağlar kuruyorlar. Ama bu yaptığınız bazı insanların yalnız ve mutsuz kalmasına neden olabiliyor.

Zayıf olan bir ilişkiyi kesmek yerine bu ilişkiyi zayıflatan etkenlerin üzerine gidilmesi veya en azından başka insanlarla sağlam ilişki kurmayı engelleyecek halden çıkarılması daha doğru olmaz mıydı?





Daniel Benmergui'nin web sitesi Ludomancy yer imlerimde.

Sevdiğim başka oyunlar,


I Fell in Love With the Majesty of Colors'ta Cthulhumsu bir yaratığı yönetiyoruz. Oyunun yapımcısı, kendisini bu devasa deniz canavarı olarak gördüğü bir rüyayı oyun haline getirmiş. Dokunaçlarımızla etrafımızda gelişen olaylarla etkileşime giriyor ve bir takım kararlar veriyoruz (mesela denizde sürüklenen bir çocuğu kurtarıp kurtarmamak gibi) ve bu da oyunun sonunu etkiliyor. Oyunun en sevdiğim özelliklerinden birisi de sözlü betimlemelerin tıpkı bir Lovecraft eserindekiler gibi olmasıydı.



Spelunky de bağımlısı olduğum bir platform oyunu. Indiana Jones triplerine girip hazine arıyoruz. Oyunun mekanikleri oldukça başarılı.

Oyunun en ilginç özelliği, her bölümün random olarak generate edilmesi. Oynadığınız hiçbir bölüm bir öncekinin aynısı olmuyor, sadece bazı öğeleri ortak oluyor (mesela ilk bölümlerde yerden aldığınız zaman üzerinize bir kaya yollayacak tuzağı etkinleştiren büyük hazine yüksek ihtimalle yer alıyor). Ve bu bölüm yaratımı işleminde öyle bir denetleme algoritması kurulmuş ki, bu oluşturulan bölümler, bitirilmesi imkansız bölümler olmuyor. Amatörce yazılan bir random level generator'da çıkış kapısının ulaşılamayacak bir yerde konumlanması gibi abuk durumlar ortaya çıkabilirdi, ama Spelunky'de buna rastlamadım.

Ama oyunda rahatsız edebilecek bir şey var: Bazı bölümlerde kurtarılmayı bekleyen kadınlar oluyor, kadınları birer item gibi taşıyıp götürüyoruz, bölüm sonunda da kurtardığımız kadınlar, elde ettiğimiz ganimetlerin (loot) arasında görülüyor. Sonra kadın bizi öpüyor ve canımız bir birim artıyor. Dahası, oyunun ilerleyen bölümlerinde item satan tüccarların mallarından bazıları da bize hayat öpücüğü veren kadınlar. Aklıma Mehmet Kentel'in Oyunlarda Anlam Arayışları köşesinde yazdığı bir yazıyı getiriyor kadınların bu oyunda bu şekilde kullanılması.


Biraz uzun bir yazı oldu, uzun süredir okunmaya değer pek bir şey yazmıyordum.

1 comment:

Ragnor said...

Lady Fantasy, evet...

Kaydı yollamamanın nedeni buymuş, ben de unuttu sanmıştım sonra da ben unutmuştum :).

Spelunky'deki kadınların o şekilde ele alınması biraz spelunky'nin esinlenildiği ve tiye aldığı tür içindeki kadınların yansımasının bir sonucu. Aslında o şekilde yaparak eleştiriyor bu durumu bence.